| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

"İstanbul Mekanları" 30.05.2002 Zafer Sönmez - netyorum.com / Sayı: 110

KARİYE MÜZESİ - ZOR KEŞİF

Bazen insan burnun ucundaki güzellikleri görmek için bir istek bile duymazken, Kaf dağının ötesindeki hayaller için neler feda eder de elde edemez… Benim de İstanbul ile ilgili maceram buna benzer bir şekilde başladı.

İstanbul’un güzide semtlerinden Karagümrük’te oturduğum 5 yılın 4. yılı sonlarına doğru oldu herşey… Hep minibüsle görürdüm ama nedir diye merak etmezdim. Eski Vezneciler-Bayrampaşa minibüslerinin Edirnekapı Mevkii’nde herkesin bir kere gözüne takılmıştır: Kariye Müzesi-AsitaneOteli-Restaurant tabelaları. Artık o minibüsleri kaldırdılar. İyi mi ettiler bilemiyorum. Vallahi ben kendi adıma severim minibüsleri. Hepsinin kendine has kuralları vardır. En önemlisi: ücretleri arkadan öne doğru iletirler. Kendine güvenmeyenler ve daha da fazla bu işin acemileri öncelikle oturmadan önce ücreti öderler, sonra koltuğa çökerler. Bizim gibi üniversiteyi buralarda okuyan “akıllanmış tayfa” ise artık yer verme kurallarını adab-ı muaşeret kuralları içerisinden çıkarmış bir duyarsızlıkla kaplarız en arka dörtlüyü.

Minibüsler Magirus’tur İstanbul’umda… Vites attın mı “tıkır tıkır” ses çıkartır. İnan içinden geçer senin de bir tur Edirnakapı-Bayrampaşa servisi atmak da, yapamazsın sosyal statünün getirdiği çekingenlikten. En azından ben yapamadım…

Neyse uzatmaya gerek yok, bir gün yola çıktım evden. Epey canım sıkılmıştı. Ne yapsam diye gezerken birden kendimi tabelanın karşısında buldum: Kariye Müzesi (sarı olan), Asitane Oteli-Restaurant (beyaz üzerine-mavi olan). Ölüm yok ya ucunda, devam edip girdim sokaktan içeri. İyi ki de girmişim… İnsana bazı önemli şeyleri kafası basmaz ya da almaz diye birkaç defa karşısına çıkarırlar galiba… Benim ise yüzlerce kere önüme çıkan tabela bana fazladan bir şans daha vermişti galiba.

Sokağa girer girmez mahallenin sevimli “üşütüğü” karşılar sizi. “Üşütük” dedim zira deli demek yerine bu kelimeyi severim ben. Benim doğup büyüdüğüm yerde, ismini vermem reklam olur, bir üşütük vardı, hepsinden beter: Maradona Zeki. Maradona’nın elinde plastik futbol topu, bütün gün gezer durur. Vallahi anlamaz top sektirmekten ama alırsanız topunu elinde, sektirmediği taş kalmaz kafanızda. Sahi ya ne oldu Maradona Zeki’ye?.. Memlekete gittik ama gördüğümüz de yok. Kayboldu gitti eski çocukluk anıları gibi. Depremde bir şey oldu mu ki ? (Memleket tahminleri kızışıyor, ipucu yok…)

Neyse Kariye Müzesi’nin sokağının başındaki tahta evin hemen başında durur bizim oğlan kendine bile zararı olduğunu zannetmiyorum ki, size zararı olsun. Kalbiniz temiz olsun yeter. Onun ki mi? Tahmin sadece ama benimkinden temizdir diye düşünüyorum…

Tahta evi geçince karşınızda klasik bir Bizans Kilisesi duracaktır önünüzde. Bütün azametiyle demek isterdim ama değil… Azametiyle dursaydı emin olur yıkar geçerdik, o da geçer giderdi galiba. Bunu nasıl tarif edeceğimi bilemiyorum ama ben Kariye Müzesi’ni ilk gördüğümde aklıma şu gelmişti. Bizim oralarda fındık olur. Bütün gün çalışırsınız güneşin altında. Biraz su biraz da rüzgar, hadi bilemedin biraz esinti bile yeter, çıksın diye bütün gün dua ederken tam ümidi kesip günahkar olmaya karar verirsiniz ya… İşte onda çıkar gelir bir esinti… Sizi düşmana, dosta karşı dine imana çağırıverir. Öyle değil mi yahu? Hiç çalışmadınız mı tarlada? Ne bileyim ben de şehir çocuğu sayılırım ama toz, toprak da yuttuk tarlalarda. Neyse işte o rüzgarın çıkışı gibi gönlümün içine düştü Kariye Müzesi. Hep sormuşumdur. Neden bu kadar bekledim buralarda gezmek için? Cevabını bulamasam da avuntu için biraz mırıldanayım: Eski bir aşktı içimde sevda, kolay bulamasam da kolay kaybetmem bir daha…

Vallahi sanat musikisi değil, şimdi uydurdum. Biraz kağıt kalem bulunca insan kendini sanatkar sanarmış. Ama ben haddimi bilirim. Bizden şair olmaz derim. Bu da yeter, diğer kapılar açık kalsın.

Kariye Müzesi: Eski bir Bizans Kilisesi’dir. Chora Manastırı olarak geçer adı. Chora kırlık alan demekmiş eski Rumca’da. Bu arada Rum demek, Romalı demektir. Bizans demezler eski Doğu Romalılar kendilerine. Zira onlar Büyük Roma İmparatorluğunun varisleridir. Bizans nereden mi geliyor? Amma şey merak ettiniz. Bizans İstanbul’a ilk yerleşenlerden olan Megaralıların efsanevi Kralı Byzas’tan geliyor. 19. yy’da tarihçiler Doğu Roma İmparatorluğu yerine Bizans demeyi uygun görmüşler. Fena da olmamış efsane buralara kadar gelmiş. Memleketinde fındık olan, Maradona Zeki ile arkadaşlık eden ve depreme aşina olan benim dilime kadar düşmüş….

Neyse kilise ilk olarak M.S. 413’de İmparator Teodosius zamanında yapılmış. M.S. 557 yılında deprem ile çökmüş. Daha sonraları M.S. 843 yılında ise restore edilmiştir. Bu tarih ile 11. yy. arası kilisenin karanlık zamanları olarak nitelendirilmektedir. Çünkü bu tarihlerde ne olduğuna dair somut tarihi veriler bulunmamaktadır.

Bundan sonra meslektaşım yani Maliye Müfettişi (müfettişlik bab-ında) Theodoros Metokhites ortaya çıkarak kilisede imar faaliyetleri düzenlemiştir. Kilisenin en önemli özelliği Bizans’ta ortaya çıkmayan rönesansın habercisi olmasıdır. Kilisedeki mozaikler ve freskler diğerlerinde olmayan canlılığa ve Bizans sanatında pek rastlanmayan gerçekçi ve canlı anlatımlara sahiptir…

Birkaç örnek vermek gerekirse; Bizans sanatındaki en kalabalık sahne olan parecclesion’daki Kıyamet Günü tasviri… Cennetin bir inci kabuğu olarak tasviri, İsa’nın en önemli figürlerinden biri olan Meryem ve Adem’in tekrar diriltmesi… Girişteki İsa portresi bunlara örnek verilebilir.

Daha fazla ipucu vermek istemem, isterseniz kendiniz gezin, isterseniz beni arayın ben gezdireyim… Beğenirseniz faturayı da ödersiniz herhalde… :)

Haftaya Pantokrator İsa Kilisesi… Camiler de sırada…

Saygılarımla, 

Zafer Sönmez
e-posta: zafer.sonmez@disbank.com.tr


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
110. Sayı önceki yazı 110. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye