| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

"Harman köşesinde yayınlanmıştır" 24.06.1997 M.Sinan Oymacı - netyorum.com / Sayı: 97

SEYİRCİLER

Pek çok kişi, çevremizde yaşanan olaylara, seyirci olmayı sürdürüyor. Değiştirmek için hiçbir çaba göstermiyor. Herşey oluruna bırakılmış, yaşam sürüp gidiyor. “Bize mi kaldı?”, sorusunu soranlar çoğunlukta.

Bilgi teknolojisi sektörünün ekonomik güce sahip olabilmesi, gerekli ilgiyi kazanabilmesi, bilgi toplumuna erişim için, herkesin elbirliği ile gayret göstermesi gerekiyor. Üretilen yazılımın, verilen hizmetin, desteğin, teslim edilen donanımın, talep edilecek bedelinde, sektör çalışanları arasında uzlaşma olmasında yarar var. Çok küçük kar marjları ile, sadece iş yapmış olmak için çalışan kişi ve kuruluşların da bulunduğu bir pazar.

Bilgi işlemcilerin bir kısmının, özellikle yazılım ve hizmet projelerinde, “Nasıl olsa elinizde mevcut, raftan teslim edilen ürüne bu kadar bedel verilir mi?”, sorusuna verilecek cevap çok kolay. Bunu hepimiz tahmin edebiliriz. Ancak, onlara da bu soruyu sordurmamakta yarar var. Burada, rakam çok önemli değil, “bir Lira’dan da konuşabiliriz, on, yüz milyonlarca Lira’dan da”. Sadece, son kullanıcıya, verilecek her hizmetin bir bedelinin olduğunu öğretmek zorundayız.

Bunun için, öncelik, bilgi teknolojisi sektörü çalışanlarının eğitimi ve bilinçlenmesinde. Kendi grubumuz içinde bu kavramlarla yaşamaya alıştığımızda, daha rahat edeceğiz. Son kullanıcı dediğimizin içine, profesyonel bilgi işlem kullanıcıları da dahil. Bedel ödeme konusunda karşılaşılan en acı yorumların onlardan gelmesini anlamak pek olası değil. Kendi değerlerini de kullandıkları donanım, yazılım, aldıkları hizmetin bedeli ile ölçmeye başladıkları anda, konunun ciddiyetinin farkına varacaklar. Seyirci olmaktan kurtulup, oyundaki yerimizi almalıyız.

Sadece soru sormak için değil, kendi fikirlerimizi beyan etmek, duyurmak için, yazılar yazmalı, konuşmalıyız. Bunu söylediğimiz zaman, ciddi bir zaafımıza değindik. Yazı yazmak, konuşmak, üretken olmak. Bunlar, galiba bir kısmımıza çok uzak kavramlar. Bir başka deyişle, yaşadıklarımızın bir kısmını, bu tür üretkenlikten uzak olmamızda arayabiliriz. Biraz gayret. Sizlerin de katkısı ile herşey daha güzel olacak.

* * * * *

Doğaüstü güçleri ele alarak, korku filmi de çevirebilirsiniz, komedi filmi de üretebilirsiniz. “Matilda” filminin yönetmeni, Danny De Vito, kendisinden bekleyeceğimiz gibi, komedi filmini tercih etmiş. Filmde, başrolleri; Mara Wilson, Danny De Vito, Rhea Perlman, Embeth Davitz ve Pam Ferris paylaşıyorlar. Bu oyunculardan, Matilda’nın öğretmeni rolündeki Embeth Davitz’i, “Schindler’s List” filminde izlemiştik.

Üstün zekalı küçük bir çocuğun, zihinsel gücü ile eşyaları hareket ettirebildiğini anlaması sonucunda, gelişen olayları aktaran bir film. Gönderildiği okulda, okulun kötü kalpli yöneticisi ile yapılan mücadeleyi aktaran film de, ailelere de mesajlar var.

Yaz sıcakları olanca hızı ile devam ederken, rahat izlenebilecek, gülümsemenizi sağlayacak bir film. İzlenebilir, ancak kaçırdığınızda, niçin izlemediğinize üzülmeyeceğiniz bir film.

Bu filmi izlerken, üç haneli bir rakam ile iki haneli bir rakamı, zihinden çarptığı bir sahne göreceksiniz. Aynı sahneyi izlerken, geçtiğimiz haftalarda, bizim televizyon kanallarından birisinin haber bültenindeki olayı anımsadım.

Sunucu hanımın yanında bir küçük çocuk, onun yanında da, küçük çocuklara ilkokul öncesi farklı bir eğitim metodu uygulayarak, dört haneli rakamları zihinden toplamayı öğrettiğini belirten bir bey oturuyor. Sunucu soruyor; “36 artı 72 kaç eder?”, yanıt; “109”. Sunucunun cevabı; “Eh, bir yaklaşık, ikinci sorum, 1100 artı 2200 kaç eder?”, yanıt; “3222”. Bu arada, büyük bir olasılıkla, ekibin oturduğu masanın karşısında da, çocuğun ebeveynleri oturuyor. Çocuğumuz üstün zekalı ya, karşıdan; “Hadi evladım, cevap versene ablana” gibi yorumlar geliyor olmalı ki, çocuk çeşitli yüz hareketleri ile, muziplikler yapıyor. Sahneyi gözünüzün önüne getirin. Biz de yorum hazır.

Heyecanlanmıştır. Yoksa, hergün bu rakamları topluyordu.

* * * * *

Bu haftaki sözümüz, İngiliz yazar, Laurence Sterne’den (1713-1768) geliyor. “Yalnız, yiğit insanlar nasıl affedeceklerini bilirler. Korkak bir insan, hiçbir zaman affetmez. Onun tabiatında böyle bir şey yoktur”.

Biz de birşeyler ekleyelim. Ne kadar doğru bir söz olduğunu kabul ettikten sonra, sadece affetmek değil, doğru olanı da göstermek gerektiğini göz ardı etmeyelim.

M.Sinan Oymacı
TRIO Çözüm Evi Bilişim Hizmetleri A.Ş.
elektronik posta: sinanoym@triosh.com


Yorum Ekle Yorumları Listele
97. Sayı önceki yazı 97. Sayı sonraki yazı
Geçmiş Zaman Olur ki Önceki Yazı Geçmiş Zaman Olur ki Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye