| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları


İNSAN NEDİR Kİ?

 

 “İnsan nedir ki
Birşeylere sevinir üzülür geçer gider.” der bir şiirinde Ataol Behramoğlu... Hayatın içinde olan çok şeyi; sevgileri, dostlukları, güzellikleri, vefâsızlıkları, terkedenleri ve terkedilenleri, aşkı ve ölümü (Yan yana gelen bu ikili için, bir şairin, İlhan Berk’in bir sözünü buraya sıkıştıralım hemen... Şaire göre; “ Şairlerin başucu kitabıdır aşkla ölüm. Öte yandan ikisi de aynıdır aslında. Hiçbir şey, aşkla ölüm kadar özdeş değildir. Dahası, aşk, içerir ölümü. Ölümü dışlamaz gerçek aşk. Birlikte dünyaya gelmiş gibidirler.”) tarif ettikleri gibi, bütün bunları yapan ve yaşatan varlık olan ve hayatın bizzat kendisi olan insanı da tarif etmeye yeltenmişlerdir şairler...

Bilindiği gibi, onların insanı ya da "varlığı" tarifleri, felsefecilerden farklıdır. İçinde düşünce de olmasına rağmen, şairlerin daha çok yüreklerinden süzülen bu tarifler, mısranın yardımıyla iner bilince ve inanca..

Belki sayfalar dolusu yazarsınız... Saatlerce saatlerce anlatırsınız insanın ne olup ne olmadığını... Belki koca koca kitapları devirirsiniz insanı anlatan... Fakat; o “bir damla su, bin bir çelişki" olan insanı, bir mısra, bir dörtlük, bir şiir, bir anda anlatır size... Kolay kolay anlatılamayan ve anlaşılmayan insanı, kolay ele geçmeyen bir mısra birazcık özetleyip, azıcık hikâye edebilir belki de.

İşte mısranın gücü burada daha iyi ortaya çıkar; şiirin niçin edebiyatın özü, kolay ele geçmeyen yanı olduğu daha iyi anlaşılabilir. Ya da bunun böyle olduğunu bilenler için, bu böyledir.

Şair, “İnsan nedir ki
Birşeylere sevinir üzülür geçer gider.” der ama... Ve de şairden önce daha niceleri böyle demiştir ama... Her biri bir yanından bakarak bir şeyler söylemiştir ama... Kimi; insanın ruh dünyasını en ince detaylarına inerek anlatmayı denemiş, kimiyse; işte böyle basit bir söyleyişle vurgulamıştır ama... Yine de insan kendini çok şey sanır. An gelir; dünyaları sırtlayacakmış gibi bir kuvvet vehmeder kendinde, an gelir; bir sözüyle bütün insanları dize getirecekmiş gibi görür kendini... Aslında yerine göre ikisi de gerek insana... Gerektiği gibi kullanmasını bilirse eğer...

Ya hükm-ü ilâhi karşısında... Acziyetinin zirvelerinde dolaşır, o böbürlenen, o övünen, o kendini dünyanın merkezi zanneden insan... Çünkü, şair Sebahattin Kudret Aksal’ın mısralarıyla;

“Her akşam döndüğümüz
Ödünç evler”dir.

Ve bir bölgemizde insanlar, kiminin bildiği, kiminin bilmek istemediği işte bu ödünç evlerinde uyurken, “hareket i arz”ın ayak seslerini işittiler. Tıpkı Arif Damar’ın, “Seslerin Ayak Sesi”ni işittiği gibi, onlar da "ayak sesleri kıyamet gibi" olan “depremin ayak seslerini” işittiler. Bazıları işittiler ve sustular. Bazıları daha işitmeye devam edecekler.

..............

"Ayak sesleri var başka işiteceksin
Bizlerin ayak sesinden
Toprağın var suların var ağaçların var
Günlerin gecelerin
Sözlerin biçimlerin ayak sesleri
Ayak sesleri el ele
Ayak sesleri kıyamet gibi
Işığın ayak sesi
Gölgenin ayak sesi
Seslerin ayak sesi"

Doğrusu, insan için, ne olup ne olmadığını kavramak, bir ömür boyu sürer gider. Çelişkiler, inanmalar, inanmamalar, uçurumun kenarından dönmeler ve gel gitler. Çünkü; ne kendini ve ne de başkalarını, tam olarak çözemez insan... Her çözdüğünde, yeni bir düğümle karşılaşır çözülmek istenen... Bu çözmeler ve bu çözmelere bağlı dalgalanmalar, hafakanlar, kızgınlıklar, kırgınlıklar, zaafa düşüp geri çekilmeler, hayatı ve insanları sevmeler, nefret etmeler; ta ki ruhun dünyadan azad edilmesine kadar devam eder gider.

Bütün bunlar, bu çekilenler, “İnsan dediğin nedir ki?” sorusunun cevabını bulmak içindir. Tarihin büyük delileri, delirme sınırında sürgit dolaşanlar, düşüncenin yangınında kavrulanlar, düşünmemek için çabalayanlar.... Hepsi ama hepsi de, insanın ne olduğunu anlamak için yazmışlar, bunun için konuşmuşlardır.

Kim ne yaparsa yapsın, ömrünü nasıl ve nerelerde geçirirse geçirsin; yine de şairin dediği gibidir son...

“İnsan nedir ki?
Bir şeylere sevinir üzülür geçer gider.”

İsmail Bingöl

 

Yorum Ekle Yorumları Listele
155. Sayı önceki yazı 155. Sayı sonraki yazı
Dostluk ve Sevgi Önceki Yazı Dostluk ve Sevgi Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye