ÇALIŞMAK VE SEVİŞMEK
Pek yakında onbeşine basacak olan
büyük oğlum geçen sabah:
- Baba hayatta en önemli şey kadın galiba diyordu.
- Galiba ne demek, elbette kadındır, dedim.
Kadınsızlığın ne olduğunu, üşüyen bir kedi gibi bir kadın sıcaklığı
özlemiyle büyük şehirlerde tek başına yaşayan erkekler bilir. Ne
Haliç'in gurubu, ne Marmara'nın sisleri, ne Kozyatağı'nın toprak
yolları, ne lokantadaki şarap, ne radyodaki müzik bir kadınla
paylaşılmıyorsa bir hatıra güzelliğiyle hafızada yerleşmez.
Bir koltuğa oturunca etekliğinin altından diz kapaklarının,
yuvarlaklığını göstererek uzanan bacaklar... Her gülüşte ışıklanan
dişler... Dalgalanan saç, işveyle kalkan omuzu, ceylan
esnekliğindeki bel, ilkiyle milyonuncusu arasında aynı lezzeti
taşıyan, yarım kapaklı gözlerle dudaktan öpüşmesi. Cam üstünde kayan
şurup damlası gibi dudaktan boyuna kayan erkek dudakları...
Kadın da hayatın en önemli şeyi değilse, önemlilik sözcüğü anlamsız
kalır hayatta.
* * *
Ne çare ki kadın da, erkek de bu kadar tatlı, bu kadar vazgeçilmez
bir hikâyeyi karşılıklı rezil etmişler ve karşılıklı birbirlerini
mutsuzluğa mahkûm etmişlerdir.
Kaç kadın vardır ki bütün alımlılığı, zekası, yüreği ve insanlığıyla
kadındır? Ve kaç erkek vardır ki aşkı mülkiyetin ötesinde bulacak
kadar budalalık tavanlarının üzerine çıkabilmiştir?
Sevmediğin erkek ve sevmediğin kadınla, karın doyurmak için
sevmediğin yemeği yemek gibi sevişmek, hızlı çıkılmış bir merdiven
solumasından başka bir şey değildir. Ve merdiven bitince, insan o
kadar yabancılaşır ki birbirine, içine adeta bir sıkıntı ve bunalma
çöker.
Ama aşk, gerçek aşk, gerçek aşkın sevişmesi... Pek az insana nasip
olacak kadar, bütün insanlığın ömürler boyu aranıp taranıp da kolay
kolay bir türlü bulamadığı tek ve mutlak mutluluktur dünyada.
* * *
Bu kadar arandıkları halde neden bulamazlar bu mutluluğu insanlar?
Evlenme yükünün hantal ağırlıkları, mutlulukları kıskananların
mutluluklara engel olmak için yaptıkları baskılar; kadınların aşkın
tadını çıkaracaklarına, aşıklarının canını çıkarmaya kalkacak kadar
karşı cinse ezik ve hınçlı olmaları; erkeklerin kadınları eşitlik
dışı görecek kadar basit ve ilkel kalmış bulunmaları... Binbir türlü
saçma sapan pislik asidi ki, içinde mutluluk şekillenmeden erir
kaybolur. Bu arada toplumu ödemeden, gerçek bir özgürlüğün zaferini
iktisaden sağlamadan, aşkı geçinme vasıta etmeye kalkan bedavacılar
da büsbütün sulandırırlar, berbat ederler bu harikulade muhteşem
beraberliği...
* * *
Bütün sistemler, doktrinler, ciltler, tezler, eserler, bu
beraberliği bütün insanlara en sağlam şekilde vermek içindir
aslında...
Kimi:
- Zengin olursan her sevdiğini kolayca yanında bulursun, zengin
olmaya bak, der.
Kimi:
- Mutluluğu sadece zengin olanlara değil, bütün insanlara mal etmek
için bunu zenginlerin hegemonyasından kurtarmak gerekmektedir, der.
Kimi:
- Zengini, fakiri, başkasını ve başkalarını, söyleneni, söyleneceği
düşünmeden, kimi seviyorsan oluver onunla, oyalanmaya vakit yoktur
hayatta, der.
Ve kimi zengin olmaya kalkar, kimi bütün insanlığı mutluluğa
eriştirmek için savaşır, kimi de boş verir herşeye ne olursa olsun,
sevişir sevdiğiyle...
* * *
Daha doğrusu sonuncular buna kararlıdırlar da bir türlü kararlarını
tatbik edecek ortamı ve fırsatı bulamazlar. Zenginlerin ise çokçası,
tam aradığını bulmadan, bir doyup takınıvermişlik vardır içlerinde.
Sahte nezaket ve
suni heyecanlarla, bunu yutmuş görünen kadınların bir garip oyunudur
onlarınki...
O çevreden de pek az çıkar gerçek aşk.
Onun için bütün insanlığı bu mutluluğa eriştirmek için savaşanlar
haklıdırlar. Çare olarak da:
- Sevişmeyi geçinmeye ve mecburiyete köle etmekten kaçının, geçinmek
için çalışın ve aşk için sevişin, derler.
Mutluluğun tılsımı sevdiğin işte doya doya çalışmak ve sevdiğinle
doya doya sevişmektedir çünkü...
Çetin Altan
22 yıl önce yazılmış bir yazı...
Not: Sayın Zeynep Hatun'a teşekkür ederiz. |