| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları


MEDENİYET DEDİKLERİ


17. yüzyılın ortalarına doğru Madagaskar içlerinde yol alan iki misyoner
Woods ile Blake, dönüş yolculuğu sırasında yedi yaşlarında bir yerli çocuğa
rastlarlar. Urutau adlı çocuğu da İngiltere'ye beraberlerinde götürmeye
karar verirler.

Urutau, o zamanın en iyi okullarında eğitilir, Latince ve Yunanca öğrenir.
Bir İngiliz gibi yetişir. Görünüşte son derece uyumludur, zekidir... Otuz
yaşına geldiği gün ortadan kaybolur... Geride küçük bir defter bırakmıştır.

"Çocukluk evresini aşamadım. Sizin çocuklarınız bile benden daha olgun
doğuyorlar. Bu nasıl oluyor anlamıyorum. İçimde ne iyilik var, ne de
kötülük. Ne suçluluk duyuyorum, ne de gurur... Bütün öğrettiklerinizden bir
şey anladım. Nedir diyeceksiniz öğrendiğin. Basit, ben sizlerden farklıyım.
Mesela sözcükler... Sizinki de dahil olmak üzere, - benim fakir dilimi de
eklersek - dört dil biliyorum ama kelimelere güvenmiyorum. Burada her şeyin
değişmez bir adı var. Oysa hatırlıyorum, benim ormanımda, sözcükler,
mevsimlere, güneşe, geceye, yağmura veya sise göre değişirler... Görmüyor ve
fark etmiyorsunuz...

Örneğin şu karşıdaki elma ağacı, onu gördüğümden beri kaç isim değiştirdi...
Siz şimdinin geleceği değiştirdiğini varsayıyorsunuz...

Bence yanılıyorsunuz... Gelecek şimdiyi, henüz var olmayan ise var olanı
belirliyor...

Siz dünyaya sizden ayrı bir şeymis gibi bakmaya alışmışsınız... Ben bir şeyi
görürken kendime bakıyorum oysa, kendimi görmek için bakıyorum... Ben kendi
kendimin labirentiyim.

Hayatımı ölüme göre tasarlamayı yeğliyorum... Ölüm benim arkamdan gelmiyor,
ben ölümün peşi sıra gidiyorum...

İyiliği reddediyorum... İyilik, çocukluğun kutsal krallığını yasaklamakla eş
bir şey, benim için... Şiddet ve kötülük ahlak düzeniniz gereği
hapsedildikçe hayat saf bir lütuf olmaktan çıkıveriyor... Niye anlamıyorum,
hayatı düzenlemeye, onu kötülükten ayrıştırmaya bu denli çaba
harcıyorsunuz... Lanetleyip yeryüzünden kovduğunuz her şey sizi hasta
edecek...

Çocukluğu ayrı bir dünya olarak gören uygarlığınız, rastlantıyı, oyunu ve
hatayı reddediyor... Kendine egemen olmak; eğitiminizin özü bu... Her
çocuğun içine bir bekçi köpeği yerleştiriyorsunuz ve o köpek ölene kadar o
insanı gözlüyor... Her uygunsuz harekette ya da düşüncede köpek çocuğu
ısırıyor... Sizin toplumunuzda yaşamak için olmazsa olmaz bir kural var:
Suçluluk duygusu... Sizin bekçi köpeğinizin adı bu...

Ben masum olmak istemiyorum... Özgürlüğümü, kötülük özgürlüğümü istiyorum...
İyilik kabullenmektir...

Henüz ahlakınızın erişmediği ormanıma geri döneceğim, içimdeki köpeği
zehirleyecek kara büyüler sadece orada..."
 

 

 

Yorum Ekle Yorumları Listele
114. Sayı önceki yazı 114. Sayı sonraki yazı
Dostluk ve Sevgi Önceki Yazı Dostluk ve Sevgi Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye