|
15.03.2001 Yalçın Altın - netyorum.com / Sayı: 62
SANAL BİR AŞK
Merhaba onbeş günlük bir ayrılıktan sonra yine beraberiz.
Öncelikle yeni bitirmiş olduğumuz mübarek Kurban Bayramınızı kutlarım. Bir
çoğumuz internete bağlandığımızda web sitelerinde dolaştığımız kadar chat de
yapıyoruz. İşte bu hafta size bir öykü anlatacağım bir aşk öyküsü. Eminim bir
çoğumuzun başından böyle bir sanal aşk geçmiştir. Sadece kelimelerle
karşısındaki insanı görmeden aşık olan, tutkuyla bağlanılan sevgiler olmuştur ve
hala da olmaya devam etmektedir. Ama ya karşımızdaki kişi hiç ummadığımız bir
kişiyse. İşte bu hikaye öyle bir aşk hikayesi.
Birbirlerini severek evlenmişlerdi. Altı yıllık birliktelikleri evlilikle
noktalanmıştı.Yedi yıldır da evli idiler. İki yaşındaki kızları ile mutlu
idiler. Aslında kadın mutluluk rolünü oynuyordu, yaşadığı hayat onu boğuyordu.
Sanki içinde bir saatli bomba vardı ve patlasa herkesi yakacaktı. Mutsuzdu ama
nedenini bir türlü bilemiyordu. Üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre çalışmış
ama kocasının farklı yerlere çıkan tayinleri yüzünden sürekli bir işi
olamamıştı. Mimardı ama üç yıldır evde oturuyor, evde geçen her günü hayatından
koparılmış bir boş sayfa olarak görüyor, yaşadığı hiçbir şey onu mutlu
edemiyordu. Kocası dersen bir dediğini iki etmiyordu. Hayatta isteyebileceği her
şey onunken kısacası mutlu olması gerekirken, her şeye sahipken, o mutsuzdu.
Yağmurlu boğucu bir gün, elinden okuduğu kitabı bıraktı. Gidip kendine bir kahve
yaptı ve gözü o anda kocasının işi için kullandığı bilgisayara erişti. Geçen gün
okuduğu köşe yazısını hatırladı; "internette chat". Yalnızdı, yeni taşındıkları
bu şehirde üniversiteden tanıdığı eski bir dostundan başka kimseyi tanımıyordu.
Sohbet edecek birkaç kişiyi bulabilirdi belki. Bilgisayarın başına oturdu.
Kahvesini ağır ağır yudumlarken, internette gezinmeye başladı. Arada havadan
sudan muhabbetlerde yapıyordu chat odalarında. Zamanın nasıl geçtiğinin farkına
bile varamıyordu. Sonra gelen bir mesajı açtı.
Mesajda; "Hayatın ucundan tutmayın, tam boğazına yapışın yazıyordu".
Dondu kaldı kadın. Hayatın ucundan çok kuvvetsizce, isteksiz ve ne kadar kolay
kaybedecek şekilde tutuğunu o an fark etti. Hayatın ümüğüne yapışacak gücü yoktu
ki. Altan'la o gün tanıştılar. Altan da onun gibi evli idi ve bir kızı vardı.
Kadın Altan'la yazışırken dünyayı unutuyor, Altan'la uyuyor, Altan'la uyanıyor,
hiç tanımadığı bu adamı bir dakika bile aklından çıkaramıyordu. Bir adam nasıl
bu kadar zarif olabilirdi. Her seferinde bilgisayarını açtığında bir demet gül
buluyordu yollanmış ve günaydın mutlu bir gün olsun güneş senin için doğsun
yazıyordu güllerin arasına sıkıştırılmış kartla. Altan ne yaş günü unutuyordu,
ne yılbaşında kart atmayı, zaten her sabah kadın değişik bir kartı görme coşkusu
ile koşuyordu bilgisayarına. Artık Altan soluyor, Altan yudumluyordu. Yüzünü hiç
görmediği bu adama delicesine aşık olmuştu ne yapıyordu kadın? Med cezir gibi ne
yaptığını sorgulayan duygularla bir gidip bir geliyordu. Adam evli idi, kadın
da. Birer çocukları vardı. Üstelik kadın büyük bir aşkla olmasa da büyük bir
sadakatla kocasını seviyordu. İki kişi sevilebiliyormuş demek birbirine benzer
ama bir o kadar farklı duygularla diye düşündü bir an, sonra toparladı kendini.
Açmamalıydı artık bilgisayarını.
Bu şekilde noktalanmalıydı bu aşk. Doğru olan bu idi. Açıklayacaktı bunu Altan'a
ve hoşçakal diyecekti. Kocamı seviyorum bu peri masalı bitmeli yoksa biz
biteceğiz diyecekti.
Altan gene bir demet kırmızı gül yollamıştı, üzerine, "Yarın sevgililer günü.
Seni Yakamoz'da bir demet gerçek gülle bekleyeceğim, saat 13.30'da sevgilim"
yazmıştı.
Kadın uzun süre dondu kaldı ve bilgisayar ekranına öylece baktı. Sonra yazmaya
başladı, gözlerinden akan yaşlar sel olmuştu.
"Sevgili Altan, yarın ne Yakamoz'da olacağım, ne de senin güllerini alacağım.
Biz yıllar önce yaptığımız seçimleri yaşıyoruz. Seni sevmedim diyemem ama onüç
yılımı verdiğim sevgimi de bitiremem. Aradığımız bir heyecandı. Bunu yaşadık aşk
adı altında. Her şey çok güzeldi ama bir sonu vardı, bitti. Hoşçakal. Gitmeden
önce söz veriyorum ucundan tutmayacağım hayatın, tam boğazına sarılacağım.
Hoşçakal canım".
Bütün gece uyumadı kadın. Kocası, ondaki bu garipliği fark ediyordu. "Sevgililer
gününü evde geçirelim" demişti kocasına ama kocası ısrarla dışarı çıkmak
istiyordu. Direnecek gücü yoktu kadının. Gidip giyindi. Kızlarını bir
arkadaşlarına bırakıp yemeğe çıktılar.
Yol boyunca pek konuşmadılar. Zaten son üç aydır çok az konuşuyorlardı. Altan'la
tanışalı üç ay olmuştu demek. Gidip deniz kenarında bir balık restoranına
oturdular. Yemeklerini ısmarladılar.
Şaraplarını yudumlarken adam "sevgililerin en güzeline" diyerek bir küçük kutu
uzattı.
Kadın çok şaşırmıştı. Kocası uzun zamandır hediye almayı bırak, önemli günleri
bile hatırlamıyordu oysa. Şaşkınlıkla kutuyu açtı. İçinden çıkan yüzüğü
parmağına geçirdiğinde gözleri dolmuştu.
Tam o sırada garsonun uzattığı kırmızı bir demet gülle irkildi. Kartın üzerinde;
"Boğazına yapıştığımız bu hayatı sonsuza kadar birlikte geçirelim sevgilim. Seni
Yakamoz'a getiremedim ama onüç yıl sonra gene kendime aşık ettim. Altan yani
kocan Turgay".
Kadın gözlerinden süzülen yaşlarına engel olamadı bu sefer. Artık hüzünden değil
mutluluktan ağlıyordu. Onüç yıl sonra kocasına tekrar aşık olmuştu.
İşte sevgili arkadaşlar hikayemiz mutlu bir şekilde son buluyor. Diyeceğim o ki;
internette sohbet odalarında sohbet ederken böyle bir duyguya kapılırsanız
lütfen bu hikayeyi hatırlayın. Sevgiyi lütfen uzaklarda aramayın.
Haftaya görüşmek umuduyla, sevgi ile kalın.
Yalçın Altın
e- posta:
yaltin@hotmail.com
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel
yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine
tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya
link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|