|
06.12.2005 Tülay Çellek - netyorum.com / Sayı: 165
MERKEZ NEREDE OLMALI?
Dersimde göstereceğim saydamları seçerken; “bundan fikir üretilir, bundan soru
sorulabilir, bundan öykü kurgulatabilir , bundan sorulara yanıt aranabilir, bu eleştirilebilir.
Bundan öneriler üretilebilir,” diye seçiyorum. Hakikaten ilk soruları kafamda oluşturarak
hazırlık yapıyorum. Atölye de yaşam esnasında, bu soruların dışında da soru üretebiliyorum,
aynı saydam üzerine. Hatta bazen kendime şaşıyorum. “Bunu önceden düşünmedim”
diye. Üstelik Aynı saydam üzerinden farklı sınıflarda farklı sorular da
sorabiliyorum. Çünkü öğrencilerimin özelliklerini öğreniyor-biliyorum.
Olayın bir başka boyutu - yüzü de var. Dersimde belirli bir süreden sonra yönetimi
öğrencilere devrediyorum. Görüyorum ki öğrenci benden farklı sorular üretiyor.
Zaten yönetimi vermemdeki esas nedenlerden birisi de budur. Birbirlerini daha iyi tanıdıklarından
benden farklı olarak, ayrıntıda soru üretebiliyorlar. En önemlisi de yaşlarına göre
soru üretmeleri. Yani ihtiyaçlarına göre soru üretiyorlar. Bazen benim gereksinmemle
onların ki farklı oluyor.
Öğrencinin yönetimindeki bir derste; gösterilen saydamda eve benzer bir biçim -form
vardı. Yöneten öğrencim Reşat sordu, “nasıl bir çatıda yaşamak istersiniz?”
İçimden aynen şunları düşündüm: “Ben olsaydım hangi evde - nasıl bir evde yaşamak
isterdiniz, sorusunu yöneltirdim. Baştan kaybetti. Şimdi doğru dürüst yanıt
alamayacak, dersin bu anı da boşa gidebilecek.” Verilen yanıtlardan sonra düşündüklerim:
“iyi ki yönetimi öğrenciye devretmişim. Ben sorsaymışım dersin bu anı yeteri
kadar değerlenemeyecekmiş. Doğru, benim yaştakiler ve yapıdakiler ev düşünür, ama
gençler!?” İnanılmaz güzellikte, nitelikte çatı tasarımları çıktı. Meğer tüm
hayalleri özgürce bir çatıda yaşamakmış, hatta tavanı cam olan… Tüm çatı
milimetresine kadar tasarlanmış, rengine ve işlevselliğine kadar konuştular. Çok
verimli bir dersti doğrusu.
“Günümüzde hasta hekim ilişkisinin ana eksenine hekimi değil hastayı oturtmak
gerektiği kesindir.” ( Dr. Mustafa ÇETİNER) Aynı şekilde günümüz eğitiminde de
öğrenciyi merkeze oturtmak kesindir… “Kişilik hakları hareketi ile paralel gelişen
hasta hakları hareketi, hastanın kendi sağlığı konusunda kişisel tercihlerine önem
verilmesini ve özerkliğine saygı gösterilmesini sağladı.” (Dr. BELBEZ…Aynı yazıdan)
Aynı şekilde öğrenci hakları da var. Ve kendi kararlarını kendileri verebilmeliler.
Böylece öğretmenin sırtında değil yanında yer almış olurlar. Birey olmak budur.
Bu da yaratıcı olmanın ilk şartıdır. Düşünen, sorgulayan vb. insan… “Klasik tıp
uygulayıcıları sadece ‘hastalığı’ değil, ‘o hastalığa yakalanan insanı’
ayırt etmeye başladığında…” ( Dr. M.Ç.)
Eğitimci, klasik eğitimde bilinen eski bilgiyi öğrenciye belletmekten öte - öncelikle
öğrencinin kişiliğini kendi kişiliğinden farklı olduğunu kabul edip, ona “birey”
muamelesi yapmaya başladığında çağdaş eğitime geçmiş demektir ki bu durumda
yaratmanın ve ilerlemenin önü kapatılmamış olur.
Merkez nerede olmalı? Eğitimde öğrencide olmalı, eğitimci-akademisyende değil, ayrıca
ezberlenen bilgide de değil. Tıpta hastada olmalı, hastalıkta değil… Bu örnekler tüm
yaşama dağılır, dağılmalı.
“…Türk üniversiteleri her şeyden önce düşünce ve bilgi üreten kurumlar olma
niteliğini yakalayamamış ana amaç ve uğraşı birikmiş bilgi ve meslek becerisini
aktarmaktan öteye gidememiş…” ( Prof. Dr. Hasan YAZICI ) Demek ki salt bilgi
yinelemesi değil, üretmesi gerekli eğitim kurumlarının. Bu da üniversitede başlamamalı.
Çok önceden başlamalı. O yüzden üniversiteye gelindiğinde de değişen bir şey
olmuyor.
“Üniversitelerimizin önde gelen görevi hep yerleşik bilgiyi sorgulamak veya yeni
bilgi üretmek değil, bilineni aktarmak ve yaymak olarak görülmüştür.” ( H.Y. ) O
zaman ne yapmalı? “…kalıpları sürekli sorgulayan, yeni fikirler, varsayımlar ve
kuramları hem özendiren, hem üreten bireyler yetiştirmektir…”
( H. Y. ) Ne öğretilir, ne öğrenilir? “… üniversiteler öğrencilerine doğrunun
ne olduğunu öğretmez, doğruları tartışmayı öğretirler; tek bir yolu göstermez,
yolları aydınlatırlar…” Nasıl sanatçılar, nasıl bilim adamları gerekli?
“…özgür düşünüp özgün ürün ( yapıt ) veren yaratıcı bilim insanları (
sanatçılar ), hür ve bağımsız düşünebilen hukukçular…” “… sorgulayan ve
yaratan bireyler…” ( H. Y. )
Bilgiyi aynen aktarmak - yinelemek bizim ne işimize yarıyor? Yaşantımızı mı güzelleştiriyor?
Daha kaliteli, nitelikli bir hayat sürmemizi mi sağlıyor? Zihinsel yetilerimizi mi
ilerletiyor? Daha mı sosyal yapıyor? Yaratıcılığımızı mı geliştiriyor?
Önüne konanı sorgulamadan kabullenmek, var olan beynimizi yeteri kadar kullanmayıp
merkezlerimizi ileri ülkeler yapmak, başkaları yapmak ne kadar sorunlarımızı içten,
doğru, kısa zamanda çözüyor? Özgür olmayan bir yaşam vaadinden başka…”Vaatler
Ülkesi” filmine gittiniz mi? Yaratıcı bilim ve sanat insanları, diğer alanların
yaratıcı insanları ve yaratıcı yöneticilerimiz yoksa yarınlarda nasıl var oluruz?
Savaşları ne yener? Uygarlık - bilim, kültür, sanat ile karşı koymak. Kısacası doğru
eğitim yener. Geriliğin, kötülüğün her türlüsünü de…
Sayın Dr. Erdal ATABEK’İN dediği gibi kaygının boyutu tartışılmalıdır, sevgiyi
taşıdığımız kaygının durumu…
Korumak adına neler yapılır? Kaygı adına neler yapılır?… Bunun için de Sayın Tınaz
TİTİZ’ den bir alıntı yapacağım. “spor şortları, kepleri gibi malzemeler üreten
bir Avrupa firmasının keplerine taktığı karton etiketlerin üzerinde, bu kepin temel
varlık nedeni şöyle yazılıdır (ve gerçekten de öyle olduğu tecrübeyle sabittir):
"Amacımız basittir: sizi hiçbir şeyin -rüzgâr, yağmur, soğuk ya da sıcak-
ferahlatıcılığı deneyimlemenizden alıkoymamasını sağlamak." http://www.tinaztitiz.com/yazi.php4?id=695
Biz ne yaparız korumak adına, duyduğumuz kaygı nedeniyle havayla, rüzgarla, yağmurla,
sıcakla, ferahlatıcı her şeyle ilişkinin kesileceği bir şapka yapar çocuğumuza,
öğrencimize takar, sonra da “bu çocuklar - gençler niye böyle, fikir yürütmüyor,
düşünmüyor, kişilikli davranmıyor,” diye sorar dururuz…
Sorulara yanıt kadar soru sormayı da bilmek gerekir. Sayın Tınaz TİTİZ’ le bu
konularda söyleşi yaptık…Sizlerle paylaşmaktan mutlu olacağım…
Saygı, sevgi ile…
Yararlandığım Yazılar:
“Alternatif Tıp Tartışmasına Katkı “ Dr. Mustafa ÇETİNER -
CBT
“Üniversiteler, Özgünlük ve Ulusalcılık” Prof. Dr. Hasan YAZICI - CBT
Öğr. Gör. Tülay Çellek
YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi (SANTAS)
e-posta:
tcellek@yildiz.edu.tr
web: http://www.tulaycellek.com
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın
organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir.
Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link
verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.) |
|