| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

06.12.2005 Levent Işıklıgöz - netyorum.com / Sayı: 165

KIRMIZININ TOPLUM İÇİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ

"Bilmem neyin toplum içindeki yeri ve önemi" nedendir bilmem ilkokulun bütün yıllarında yazılacak bütün konuların başlığı buydu, ya baska başlık vermemizin sakıncası vardı yada akla gelen daha iyi bir şey olmadığından hep bunu kullanırdık ve haliyle beynimize kazınmıştı bu yapı, onun için hangi konu hakkında yazmak istesem hep bu başlık gelir aklıma, gülümserim... ama o yıllardan kırmızıyı hatırlatan çok fazla bir şey yok beni güldüren, ilk aklıma gelen ilk telefonumuzun rengiydi kırmızı ve nedendir bilmem hep korkardım o telefondan, hep acı haberler gelirdi onunla, her çalışında yüreğim ağzımda dinlerdim konuşulanları, konuşanın yüz ifadesi bana aksederdi ve ilk on saniye nerdeyse nefesimi tutardım herşeyi anlayabilmek için ve tepki gösterebilmek için... ve bir daha hiç kırmızı telefonum olmadı hayatımın hiçbir yerinde ve bundanmıdır bilmem telefonda hep iyi haberler gelmeye başladı ondan sonra...

Kırmızı bir akşam üstüydü evden ilk ayrıldığım gün. Gökyüzü yanıyordu, otobüs terminaline giderken takside izlemiştim güneşin batışını ve AKSAM 6.30 otobüsü ayırmıştı beni çocukluğumdan, hayat daha bir bastırmıştı omuzlarımı ondan sonraki zamanlarda, kolonya kokulu bir otobüste ilk ayrılığı yaşamıştım o zamanki herşeyimden, bilinmeyen bir yere, bilinmeyen bir yöne...

Ve kırmızı koltukları vardı her zaman gittigim berberin, derileri çatlamış yeryer yırtılmıştı, nefret ederdim o koltukta bir yarım saatimi harcayip traşımın bitmesini beklemekten sanki herkes bana bakardı ve istemezdim bir insanın bana o kadar yaklaşmasını sürtünmesini, ama mecburdum. En kısa olanı kestirirdim mümkün olduğunca seyrek gitmek için oraya, hep koyu sohbetler olurdu orda hayata dair, herkes bütün konularda uzmandı, gözlüğünü biraz indirir bana belkide yuzellinci kez ne olmaya karar verip vermedigimi sorardı Yaşar amca ve cevabı beklemeden asker olmamı tembihlerdi, hem parası iyiymiş hemde fiyakalıymış, günler böyle geçip giderdi...

Kırmızı siyah bir kazaktı aldığım ilk doğum günü hediyesi, karışık desenli yün bir kazaktı, yakıştığını söylerlerdi ama yakısmasaydı da giyecektim hep onu her kendimi mutlu hissetmek istediğimde, aynanın önünde giyinmeyi onunla öğrenmiştim, kendime bakar daha bir dik dururdum aynanın karşısında ve ilk orda farkettim hayatın beni yorduğunu, yüzüme düşen ilk hüzünleri orda gördüm hep...

Şimdi kırmızı daha bir anlamlı, sevdiğimin rengi, sevdamın rengi, içimi dolduran ısıtan insanın rengi ve hep öyle kalacak bende, kırmızı artık aşik olmanın rengi, kendini ona vermenin, onda bitip tukenmenin rengi, her tonunda sevebilmenin rengi artık o....

Kırmızı sevdalara...

Levent Işıklıgöz

e-posta: slevents@hotmail.com 


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
165. Sayı önceki yazı 165. Sayı sonraki yazı
   
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye