24.11.2005 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 164
YURTDIŞINDA DOKTORA YAPIP YURDA DÖNEN BİLİM ADAMLARI ŞİMDİ NE
DURUMDADIRLAR?
Beyin Göçü-2
Ülkemizin hangi temel sorununa çözüm üretmek üzere yurtdışına öğrenci
gönderildi?
Ülkemiz belirli aralıklarla geleceğin yetişkin bilim adamlarını yetiştirmek için
yurt dışına eleman göndermektedir. Kimi YÖK, kimi Milli Eğitim Bakanlığı kimi de
TÜBİTAK bursları ile gönderildi. İyi niyetle başlayan bu projeler maalesef
birbirinden kopuk bir şekilde başladı ve şimdi sonuçlarının da aynı şekilde
koordinesiz olduğu görülmektedir. Ben de o dönemde bu furyadan geçtim. Kim hangi
amaçla ve gelecekte hangi sorunu çözmek üzere gönderildi hiç mi hiç ne soran ne de
tartışan oldu.
Hiçbir kıstasa bağlı olmadan gönderilen öğrencilerin bir kısmı çalışmalarını
bitirip yurda döndü; bir kısmı bitiremedi, utancından bir daha yurda dönemedi. Bu
şekilde gönderilenlerin bir kısmı da sonradan kimi örgütlerle ilişkisi olduğu
gerekçesiyle çalışmalarının yarısında geri çağrıldı, bu arada kurunun yanında
yaş da yandı. Peki, kimse sormadı mı? Kim bunları seçti? Bu gençler yeterli mi
değil mi? Ülkenin hangi bilimsel eksiğini kapatmak üzere seçildiler. Bu şekilde
gönderilen gençler mi suçlu, yoksa bunların üzerinden siyasi rant peşinde koşanlar
mı?
Bilindiği gibi Amerika'da 3000 küsur üniversite var ve bir kısmı bizim yüksek
okullardan daha düşük düzeyde ve sıkça duyulur, para ile diploma da veriliyor diye.
Maalesef kendine yer bul, yurtdışı bursun hazır denildiği dönemde bir çok insan
bilerek veya bilmeyerek bir limana yanaşmak zorunda kaldı.
Yırtışından başarı ile dönen bilim adamları ne yapıyorlar?
Giden gençlerden bir kısmı gerçekten başarılı olduğu için söz konusu
üniversitelerde ses getiren çalışmalar yapmışlardır. Asıl sorunu doktorasını
tamamlayıp yurda dönen başarılı bilim adamları yaşadılar ve yaşıyorlar. Yurda
dönen genç bilimciler adına gönderildikleri üniversitelere gittiler ve çoğunun
şimdi ne durumda olduğunu siz tahmin edin. Şimdilik çoğu üniversite ortamlarının
maalesef sekter tutumları nedeniyle kadro alamamış, kimi yurtdışına kaçma planı
yapıyor kimisi de üniversitelerde Ar-Gör veya Yard. Doç. kadrosunda ders veriyor.
Çoğu, olanaksızlıklar nedeniyle araştırma yapamıyor. Çünkü altyapı yok,
yeterince destek sağlayacak ortam yok. Kimi baştan karşılıklı önyargılardan
dolayı intibak sağlayamamıştır. Yurtdışında iyi eğitim alarak dönen bu insanlar
doğru yer ve imkân tanınmadığı için ne ülke olarak onlardan yararlanılabiliyor ne
de onlar kendilerini ortaya koyabiliyorlar. Maalesef çok dinamik ve taze bilgi ile gelen
ve gelecek vadeden bu gençler kapasitelerini kullanabilecek ortam bulamadılar. Bütün
dünya üniversite yönetimleri en iyi bilim adamını kapmak için yarış halinde iken
bizde "yönetime yardımcı olursan veya yakın isen kadro var, yoksa
beklersin", türünden adam sendeci yaklaşımlarla bilim insanları gerekli ilginin
gösterilmemesi sonucu hevesleri tüketilmektedir. Bu konuya ilişkin acı bir haber 18
/12/2004 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu'nun ülkemizdeki
üniversitelerde "kadro bulamadığı" için NASA'dan araştırma yapmak için
çağrıldığını belirtmektedir.
Sayın Çiftçioğlu "nanobakteri" konusu
gibi popüler bir konuda başarılı çalışma yapıyor ülkemizin bu tür gençleri
değerlendirmek diye bir kaygısı yok. Maalesef ülkemiz bilim kurumlarının sürekli
bilimsel falitleri canlı ve dinamik olarak sürdürecek bir sistemi bulunmamaktadır.
Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sürekli kadro yerine post-dok programı ile belirli
sürelerde kafasında projeleri olanlara şans tanınabilir. Eğer kişi iyi ise de sahip
çıkılır ve daha fazla olanak sunulur. Çünkü üretiyor ve iş yapıyor. Yine
maalesef bizde sık yaşanan "boynuzun kulağı aşması" istenmediği için
bazı birimlerde iyi elemanları ya birime almamaktadırlar ya da alınanları bir
şekilde kaçırmaktadırlar. Bakın bazı birimler yıllarca tek kişi ile
yürütülmüş bir başkasının akademik aşama yapması bir şekilde engellenmektedir.
Böylece birimler kişilerin bencil ihtiraslarına kurban edilmektedirler.
Maalesef bugün ülkemiz yüksek öğretimin en ciddi sorunu bilim adamı yetiştirme ve
üniversiteye kazandırma konusunda ciddi bir planının ve programının olmamasıdır.
Yasanı ve ekonominin zorluklarını biliyoruz ancak buna rağmen üniversiteler doğru
bilim adamı seçimi konusunda iyi bir sınav verememişlerdir.
Acaba YÖK veya TÜBİTAK koordineli olarak bugüne kadar kaç kişi
doktora yapmak üzere yurtdışına gönderdi?
Hangi alanlarda gönderildi? Ve Yurtdışına ne kadar para akıtıldı?
Yurtdışından dönen gençlerden kaçı gerçek anlamda bilimsel proje ve yayın üretme
yeteneğinde?
Yeni gönderilecekler için bu ülkenin şu anda ihtiyaç duyduğu bilim alanları
nelerdir?
Geleceğe yönelik olarak YÖK, Üniversiteler, TÜBİTAK, TÜBA, DPT ve ilgili
kuruluşlar arasında bir koordinasyon var mı?
Yoksa kimsenin diğerlerinin ne yaptığından haberi yok mu?
Ülkemizin Bilimsel olarak Öncelikli Alanları Nelerdir?
Örneğin popüler bir alan olan genetik konusunda yurt dışında doktora yapmaya
gönderil. Yurtdışında doktorasını tamamlamış her üniversitede 5-10 kişi
bulunuyor. Ancak halen bu anlamda ülkemizde sınırlı sayıda gen bilimi ya da genel
adıyla moleküler biyoloji ve genetik çalışmaları yapılmaktadır. Geniş anlamda
sorun çözmeye dayalı bir yapılanma proje ve program yok. Genelde biraz da toplumsal
yapımızdan kaynaklanan "ben, ben" bencil yapımızdan dolayı çoğunlukla
nokta usulü çalışıyoruz. Sağlıklı bir araştırma ortamının kurulması için
uzun soluklu olarak takım çalışması yapıp bu konuda amaca ve altyapısı uygun olan
alanlara dağınık ve verimsiz bilim insanlarının toplatılıp uzun süreli hedeflere
yönelik araştırma yapmak gerekir.
Daha önce yazdığım "beyin göçü" adlı yazıya yurtdışında değişik
üniversite ve araştırma kuruluşlarında çalışan onlarca genç bilim insanı açık
yüreklikle; 1. Bilim yapmak için alt yapı olanakları sağlansın veya proje yapmamız
için huzurlu çalışma ortamı sağlansın, 2. Yöneticilerin kadro ve idari baskısı
olmasın, 3. dışarıda aldığımız maaşın yarısını versinler seve seve ülkemize
gelmeye ve hizmet etmeye hazırız şeklinde beyanda bulunmuşlardı. Yurtdışından
dönen bir çok arkadaşım kurumlarında gerekli ilgiyi görmedikleri için geri
gittiklerini bizzat anlatmışlardı. Ne denli haklılar, ayrı tartışma konusu.
Açıkçası soru şu:
Ülkemizin ve üniversitelerimizin bilim politikası var mı?
Varsa önceliklerimiz nelerdir? Stratejik, temel ve uygulamalı bilim politikalarımız
net mi?
Varsa bu politikaları yürütecek yetişmiş insan kaynağımızı nasıl organize
edeceğiz?
Ülkemizin öncelikle bir bilim politikasını oluşturması ki bu konuda kısmen
TÜBİTAK "vizyon 2023" ile çizmeye çalıştı, ancak bundan kaç kişinin
haberi var? Devletin ilgili kurumları ve Üniversiteler bu vizyonu ne kadar benimsedi ve
bunun için ne tür hazırlık yaptıkları belirsiz. Bildiğiniz gibi kâğıt üstünde
çok güzel yazılmış projeler var, ancak hayata geçirme konusunda ciddi sıkıntımız
var.
Üniversitelerin Yurtdışı Büroları Daha Güçlü Konuma Getirilmelidir
Dünyada bilimsel gelişmişliği olan üniversitelerin en önemli merkezlerinden
birisi yurtdışı ilişkiler bürolarıdır. Bilgi çağında bilim göçü yerine bilim
gücü dolaşımı hakim olduğu için uluslar arası bilim organizasyonları ile bilim
adamı, öğrenci, bilgi dolaşımı yüksek düzeyde koordine edilmektedir. Bir çok
üniversitede yurtdışı uluslararası ilişkiler büroları veya organizasyonları var,
ancak maddi desteğin olmamsı yanında liyakatin dikkate alınamadığı sık sık
şikâyet konusu olmaktadır. Mutlaka üniversitelerin yurtdışı ilişkiler büroları
konuyu bilen eller tarafından çok boyutlu olarak yönetilmesi gerekir. Birkaç dil bilen
insanlar yanında bilimden anlayan ve diplomat nitelikli yetkin, kültürel altyapısı
sağlam kişilerle bu büroların yürütülmesi gerekir. Özellikle AB sürecinde
Sokrates ve Erasmus programları yanında FP6 projelerinin önemi nedeniyle
üniversitelerin birinci derecede ağırlık vermesi gereken birimleridir.
Ülkemizin milyonlarca dolar vererek yurtdışında yüksek eğitim yaptırdığı ciddi
derecede potansiyel bilim adamları şu anda dağınık, eli kolu bağlı olarak
bekliyorlar. Sonra bu gençleri bir araya getirecek bir koordinasyon da yok. Bundan
dolayı yeterli derecede verim alınamıyor. Bir organizasyonla bu insanlar belirli
merkezlerde toplanarak biz merkezli çalışan iyi yöneticiler ile uzun vadeli projeler
üzerinde çalışılabilir ve bu ülkemiz biliminin gelişmesi için önemli ufuklar
yaratabilir. Buralarda gelişen, yayın yapan dünya çapında bilim adamları
çıkacağını bekliyorum. Aksi takdirde hepimiz iyi niyetle yurtdışından
doktoramızı tamamlar geliriz, fakat bir süre sonra başta ekonomik kaygılar olmak
üzere kadro beklentisi vs. nedeniyle kimimiz yurtdışına kaçarız, kimimiz de sisteme
uyumaya çalışırız. Dışarıda gördüğüm başarılı insanlar burada da koşullar
sağlanırsa bu işi yaparlar. Bu iş çok zor değil. Yeter ki istensin.
Bu da ülkemizin bilim politikası ve bilim kuruluşlarının doğru yönetilmesi ile
doğrudan ilgilidir. Maalesef ülkemiz bu konuda verimsiz bir tablo sergilemektedir. Daha
öncede belirttiğim gibi ülkemiz bilim üreten ve bilimden fayda sağlayan bir ülke
olmadığı için bilim ve bilim adamının önemini kavrayamıyor. Bilimin önemini
kavramak için ayrıca bilim felsefesine sahip olmamız gerekir. Kısacası AB sürecinde
sık sık adını kullandığımız ancak hakkında bir cümle bile okumadığımız
Sokrates ve Erasmus'un ne yapmak istediğini bilmemiz gerekir. Maalesef ülkemiz
üniversiteleri en önce olması gereken bilim tarihi ve felsefesinden yosun. Hal böyle
olunca neden dünyadaki ilk 500 sıralamasına giremiyoruz diye hayıflanıyoruz.
Ünlü bir söz vardır "bilim ve sanat takdir edilmediği yerde durmaz" diye.
Bu takdir halen ülkemizde arzulandığı gibi oluşmadığı için bugün bu durumdayız.
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ
e-posta:asportas@cu.edu.tr
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın
organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir.
Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link
verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.) |
|