| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

24.11.2005 Belgin Eryavuz - netyorum.com / Sayı: 164

YEDİ ÇARPI YİRMİ DÖRT SAAT

Biz insanların bir haftalık zaman dilimi içine sıkıştırdığımız ve zamanımızı belirginleştirmek adına isimlendirdiğimiz yirmi dört saatlerden bahsetmek istiyorum bu kez.

Pazartesiden Pazara haftanın yedi gününden. Hepsi sanki söz birliği etmişcesine içinde bir parça hüznü, bir parça kırgınlığı, çokça acı ve gözyaşını, bir o kadar da tebessüm ve mutluluğu aynı anda barındırır. Kahkahalar attığımız bir günün akşamında göz pınarlarımızdan süzülen göz yaşlarına engel olamadığımız çok olmuştur. Yada tüm ümidimizi kaybettiğimizi sandığımız bir günün sabahında yaşadığımız güzel saatlere inanmakta zorlanırız, kalbimiz deli deli çarparken.

Aslında her biri bizleri yeni heyecanlara, yeni deneyimlere, yepyeni tatlara davet eder nefes aldığımız süreç boyunca. Kimi başta kimi sonda ne fark eder ki. Sonuçta yaşandıkça an be an, hepsi bize özel, bize ait anılarda yer etmeyecek mi?

Haftanın ilk gününe Pazartesi demişiz bir kere, kurtuluşu yok. Özellikle çalışan kesimin, hatta öğrencilerin pek sevmediği, sevemediği gün. Tatil sonrası disiplini, çalışmayı, sorumluluklarımızı hatırlattığı için mi acaba? Geç kalkmaya, miskinlik yapmaya alışkın, dinlenmekten yorgun bedenlerin binbir zorlukla sıcacık yataklarını terk edişleri ile daha sabahın ilk ışıklarında başlar bugünü çabucak tüketme duygusu. Gün içinde, hafta sonu unuttuğumuz sıkıntılara, yığınla faturaya, iş yerindeki çekemezliklere merhabayla daha da derinleşir. Akşam olduğunda yaşanan tüm yoğunluk omuzlarınıza öyle bir çöker ki, günün bittiğine yeterince sevinemezsiniz bile.

Salı, haftanın ikinci günü. Ama eskilerin deyimi ile sakın ola ki yeni bir işe başlamayın. Çünkü başlanan her şey yarım kalır, sallanır. Bu nedenle işe başvuracaksanız ertesi gün çuvala mı girdi? Yeni bir dikiş için o güzelim kumaşı bugün mü keseceksiniz yoksa. Sakın ha! İyisi mi bugün kendinize iltimas yapın, başlayacağınız işlere yeni bir adım atmadan eskilerle idare edin. Belli mi olur, bakarsınız eskiler haklı çıkar da yeni işiniz günlerce, hatta aylarca sürünür. Oldu mu şimdi, keşke başlamasaydınız…

Haftanın en masum günü geldi bile, işte Çarşamba, haftanın ortası….Bizim buralarda semt pazarı da kuruluyor. Trafik keşmekeşi, sıcak yaz günlerindeki o nahoş kokuyu saymazsanız güzel bir gün. Ya sizin oralarda?

Perşembe, bugün mutlaka çamaşır yıkayın. Yoksa bile yaratın. Neden mi? Zengin olursunuz da ondan. Hadi durmayın öyle, eskiler demişlerse vardır bir bildikleri.

Ne o, şimdiden heyecanlı tempolarınızı duyar gibiyim. Evet işte Cuma karşınızda. Özlemle beklenen, hatta iple çekilen haftanın son çalışma günü. Peki ya çalışmayanlar, emekliler ,ev hanımları sizler için? Sizler de yakınlarınız adına seviniyorsunuz biliyorum, onlarla daha çok bir arada olmak adına.

Son yıllarda iş yerlerinde hafta sonunu ve tatili anımsatan spor kıyafetlerin tercih edildiği bugünde, her şey daha bir kolay yaşanır, daha bir kolay kabul edilir. Yüklüce ev ödevleri, okumak amacı ile koltuk altına sıkıştırdığımız raporlar bile. Nedense batmaz, acıtmaz bir yerlerimizi. Çünkü ertesi iki gün için tatil ve özgürlük sinyalleri çoktan alınmıştır bir yerlerden. Programlar yapılmış, gidilecek yerler, uğranılacak kafeler, aranacak arkadaşlar hepsi bugüne sığdırılmıştır.

Cumartesi-Pazar … işte beklenen, özlenen iki özgür gün, tatil günü. Sabahın kör karanlığında çalan zil sesine paydos. Gönlümüzün istediğini, istediğimiz saatte yapma lüksüne sahibiz bugünlerde. Cumartesi günü ve gecesi tatilin buram buram yaşandığı gündür ama Pazar günü özellikle öğleden sonrası için küçük küçük sıkılma sinyalleri başlamıyor mu sizlerde de? Bu sıkıntı ve iç kararması Pazartesi yeniden başlayacak yoğun koşturma için olmasın sakın. Pazar sabahları ailece yapılan o sıcacık ve sevgi dolu kahvaltı saatlerini ise parantez içinde yazmadan geçemeyeceğim. Nedense Pazar sabahları yaptığımız kahvaltılar kadar lezzetlisine hiçbir gün rastlayamadım.

İşte birkaç paragrafa sığdırdığımız günleri bitirdik bile. Ne kadar çabuk değil mi? Aslında yaşarken de bu denli hızla tüketiyor, günleri haftalara, haftaları aylara ekleyerek yaşıyoruz. Bize getireceği mutluluk ve hüzünleri ile elimizde uzun süre tutacağımızı sandığımız ama bir su misali akıp giden günler…

AN’ların farkına vararak ve nefes aldığımız her saniyenin tadını çıkararak yaşamak asıl önemli olan.

Sözlerimi Edward de Bono’nun çok sevdiğim bir cümlesi ile noktalamak isterim “Yarının bugünden daha iyi olacağı ümidi ile yaşamak yerine, hemen bugün, yarın uyandığınızda kendinize bir önceki günden biraz daha iyi hissetmenizi sağlayacak bir şeyler yapabiliriz.”   

Sevgiyle, sevdiğiniz günlerin çoğalması dileğimle.

Belgin Eryavuz Ekim 2004
e-posta:beryavuz@yahoo.com


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
164. Sayı önceki yazı 164. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye