| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

22.10.2004 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 159

SIFIR PUAN VE EĞİTİM SİSTEMİMİZİN ÇIKMAZI

Genç nüfusa sahip olan ülkemizin önündeki en büyük hedefi sahip olduğu dinamik gençliğini çağcıl yetiştirmesidir diye düşünüyorum. Gençliğini iyi değerlendiremeyen toplumların geleceğini de iyi değerlendiremeyeceğine inanmaktayım. Gençliğini iyi yetiştirmek yani iyi eğitip meslek sahibi yapmak ve sonuçta ülkesine artı değer kazandırmak hedefleri olan her ülkenin öncelikleri olsa gerek. Ancak ülkemizin her nedense birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında da ciddi bir plansızlık ve programsızlık anlayışı ile pusulasız olarak yoluna devam ettiği kanısındayım. Hemen belirteyim ki bugünkü sorun dünün bir yansımasıdır. Onun için geçmişte öngörüsü olmayan ve planlı hareket etmeyen her siyasi hareket bu durumdan sorumludur. Yarını bugünden kurgulamayan mevcut siyasi yapı da yarından sorumludur.

Olanaklar ve Sıfır Puanlar

Konu son birkaç yıldır her yıl artan oranda üniversite seçme sınavına giren öğrencilerin aldığı sıfır puan. Geçen yıl 26 bin 448, bu yıl da 32 bin 177 öğrenci sıfır puan almış. Gelecek yıl bu sayı artarsa şaşmam. Pekala ne oluyor da 30 binin üzerinde öğrenci 18 yaşına kadar ailenin ve devletin eğitime ayırdığı bunca emeğe karşın sıfır puan alıyor? Bunun sorumlusu yok mu? Geçen yıl da aynı soruyu sorduk. Muhatap yok!. Bir de sınava giren 1 milyon 786 bin 693 öğrenciden sıfır puan civarında gezen düşük puanlı kaç yüz bin öğrenci var. Her yıl üniversiteye giren öğrenci sayısındaki artış yanında ailelerin ve çocukların geleceğe yönelik umutları da artmakta ancak aynı şekilde hayal kırıklıklarının sayısı da her yıl hızla artmaktadır. Her sınav sonrası artan dershane hazırlıkları, kurslar ve özel öğretmenler, geliri sınırlı olan ve çocuklarını okutmak isteyen aileleri perişan etmektedir.

Orta öğretimin en önemli sınavlarından olan Lise Giriş Sınavında da 64 bin öğrencinin sıfır puan alarak tarihin en yüksek sıfır puan rekorunu kırdık. İlk ve orta öğretimde genel başarı durumuna bakıldığında tüm derslerde yılar itibarı ile başarının giderek aşağı düştüğü görülmektedir. Bu süreç üniversite eğitimine kadar koordineli olarak yansımış bulunmaktadır.

Tabii ülkemiz üniversiteleri dünya üniversiteleri tarihi ile karşılaştırıldığında daha çok yeni ve sayıları da binlerle sayılan batı ülkeleri üniversiteleri yanında sınırlı kalmaktadır. Ülkemiz üniversiteleri ikili öğretim dahil yaklaşık 250-300 bin kişiyi dört yıllık bir okula kayıt yaptırma kapasitesinde olup bunun 5-6 katı öğrenci de her yıl sınava başvurmaktadır. Üniversitelerimizin öğrenci alma kapasiteleri sınırlı, birim öğrenci başına öğretim üyesi sayısı da sınırlı. Bu bağlamda sınava giren her öğrencinin üniversiteyi girmesi beklenilmemelidir. Beklenilen, ülkenin yöneticilerinin duruma göre vaziyet alıp insanların umutlarını söndürmemeleri, sağlıklı bir eğitim planı yaparak ülke insanını yetenek ve zekasına göre doğru alana kanalize etmeleridir. Şu ana kadar planlı ve geleceğe yönelik öngörü olmadığı gibi, tam tersine işin içine meslek liselerini de sokarak tam bir kaos yaratılmaktadır.

Önyargısız Tartışalım

Tartışmanın odağında on binleri aşan sayıda sıfır puan alan öğrenciler, üniversiteye giremeyen milyonlarca öğrenci yanında meslek liselerinin üniversite sınavına eşit puan koşullarında girme isteği yatmaktadır. Mutlaka ve mutlaka meslek liseleri sorunu ön yargısız ve alt yapısı geliştirilmiş olarak geleceğin ara insan gücünü yetiştirecek şekilde çözüme kavuşturulmalıdır. Orta öğretimde öğrencilerin %70'ine yakını meslek edinmeye yönlendirilmelidir. Lise eğitimi yeniden tanımlanmalı ve temel bilimler ve dil konusunda başarılı ve öğrenme eğilimi yüksek öğrenciler daha kalifiye eleman yetiştirmek amacıyla üniversiteye hazırlanmak üzere liseye gitmelidirler. Yoksa herkes aynı potada erisin altta kalanın canı çıksın mantığı ile kaos oluşur ve sosyal düzen sağlanamaz. Liderlerin, yöneticilerin ve siyasilerin görevi sorun çözmek için öngörülü proje üretmek, yol gösterici olmak ve planlama yapmaktır. İktidara geldim, adamıma göre iş yarattım, liyakat, bilim önemli değil denirse, sonuç şu andaki gibi olur.

Meslek liseleri kokusundaki tartışmada bilen bilmeyen "İnsan hakları" deyip bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya başlıyor. Sınav sonuçları ortada, Batıdaki lise mezunları daha başarılı, doğudaki lise mezunları başarısız. Doğu İllerindeki ailelerin çocukları zeka özürlü mü yoksa eğitim olanakları mı yetersiz? Durumu iyi olan, çocuğuna kurs aldırtan bilinçli aile çocukları daha başarılı. Günümüz koşullarında en ucuz dershanenin yıllık ücreti birkaç milyar lira civarında, pekala ayda 500 milyonla 6 nüfus besleyen ailenin çocuğunun bu rekabet koşullarında sınavı kazanma şansı var mı? Buradaki insan hakları nerde?

Kim Bu Çocuklar?

Sonra eğitim bilimcilerinin sınav sonrası ciddi olarak sıfır puan alan gençleri incelemesi gerekir.

Kim bu çocuklar. ailelerinin sosyoekonomik yapıları nedir?

Hangi liselerden geliyorlar? Öğretmenleri kim? Öğretmenlerin durumu nedir? Öğretmenlerinin yeterlilik durumu nedir?

Bu gençler herhangi bir kurs almış mı, veya alabilmiş mi?

Bu gençler hayatlarında hiç roman okumuş mu? Şiir nedir biliyor mu?

Sorumluluk duygusu nedir, kendi geleceği ile ilgili herhangi bir hesabı kitabı, beklentisi var mı?

Açıkçası devlet her yıl 18 yaşına gelmiş ve sınavda sıfır almış 40 bin gencini bu halde kendi kaderine terk etmemelidir.

Buna Sebep Nedir?

Sorumluluk kadar, sonuçlardan ders alınmasını da bilmek gerekir. Önemli olan her sonuçtan ders çıkarmaktır. Bunun sorumlusu Köy Enstitülerinin kapatılmasına karar veren anlayışın bugüne kadarki temsilcileridir. Öğretmen yetiştiren kurumaları politize ederek toplum karşısında değerini küçülten ve sonunda üniversitelere yamandıran anlayış bugün halen eğitim ve öğretimin içinden çıkılmaz durumda olmasının önemini kavrayamayıştır.

Sınav başarısı üzerinde tek tek öğrencilerin yetenekleri, çabaları ve ailenin sağladığı olanaklar önemli, ancak milyonlarca öğrencinin aynı anda sınırlı sayıdaki üniversite kapısını aşındırma sınavına sokulmasını sağlayan sistemin zaafları daha önemli olmaktadır. Neden bugün 18 milyon öğrencisi olan bir ülkenin Milli Eğitim sistemi sürekli değişiyor? Neden bugün yeterli okulumuz yok diye çocuklarımızı özel vakıf okullarında devlet parası ile okutmaya çalışıyoruz? Yetiştirdiğimiz çocukların başarı durumu nedir? Bu eğitim sistemi ile bilgi çağını yakalayabilir miyiz? Bu soruların muhatabı kim? Genç nüfusu ile öğündüğümüz ülkemizin bir gün buralara geleceğini göremeyen siyasi liderler bu duruma ne diyorlar? Bu siyasiler gelecek için ne yaptılar? Hangi siyasi partinin 20-30 yıllık planları ve projeleri bulunmakta idi ve bugünkü partilerin geleceğe ilişkin planı nedir?

Bu soruların doğru cevabını alamasak ve önlem almasak;

Doğudan batıya göçü önleyemeyiz,
Terörün kökünü kazıyamayız
Mafya ile mücadele edemeyiz
Kapkaç ve hızsızlığı önleyemeyiz.
Kendi değer yargıları ve yeteneğinin farkına varma konusunda insanımızı eğitemesek sürekli toplumsal sorunlarla boğuşmak zorunda kalırız.

Olay bir bütündür. Umarım yetkililerimiz bunun farkındalar.

Eğitim-öğretimi bir bütünlük içinde görüp, ilköğretimden üniversiteye kadar her kademenin zincirleme süreçlerini doğru tamamlayacak önlemler şimdiden alınmalıdır. Yapılması gerekenler;

1. Eğitim bir bütün olarak ele alınmalı
2. Ortaöğretim süresince öğrenciler yeteneklerine göre yönlendirilmeli,
3. Öğrencilerin %70'e yakını meslek okullarına yönlendirilmeli
4. Geleceğin nitelikli insan kaynağı ve bilim adamları için öğrencilerin % 30'a yakını liseye yönlendirilmeli.
5. Eğitim çağdaş, nitelikli ve yerinde yönetim ilkesine göre yürütülmelidir.

Eğitim sadece ticari bir araç değildir

YÖK'ün KKTC'deki Üniversitelerin ön kayıtla öğrenci alınması konusundaki kararı son derece haklı. Maalesef üniversiteler ticarethaneye, öğrencilere de müşteri gözü ile bakılmaya başlandı. Sonuç Türkiye'de hiçbir üniversiteye giremeyen, üniversiteyi okumaya yeterli bilgisi olmayan çok sayıda öğrenci salt ailelerinin ekonomik gücünü kullanarak üniversite bitirmeye kalkması gelecekte çok daha ciddi sorunlar çıkaracaktır. YÖK'ün eğitim kalitesinin iyileştirilmesi konusundaki duyarlılığını ülkemiz üniversiteleri için de göstermesi de önem arz etmektedir.

Ancak bu boşluğun İngiltere ve diğer batılı ülkelerce doldurulmaması içinde önlem almak lazım. Bazı ülkeler paralı yabancı öğrencileri ülkelerine çekmeyi bacasız endüstriye dönüştürmüşlerdir. Buna dikkat etmek gerekir. Sonra da bunları üçüncü dünya aydını olarak ülkelerine geri göndermektedirler. Böylece hem paralarını almakta hem de bir kültürel asimilasyon aracı olarak kullanmaktadırlar.

Bu Testlerle Nereye Gidiyoruz?

İlkokuldan itibaren ezbere ve test sistemine dayalı öğretme ve değerlendirme şekli artık bir iflasın eşiğine gelmiş bulunmaktadır. Bu şekilde yetişerek sınavı kazanan ve üniversiteye gelen gençler kendilerini ve düşüncelerini ifade etmekte zorlanmaktadırlar. Maalesef aileler de bencil davranıp çocuğum sınavı kazansın gerisi kolay diye düşünmektedirler.

Tek tek başarılı öğrenciler yanında geniş bir çoğunluk dil bilgisi, bilgiye ulaşma, analitik düşünme, analiz ve sentez yeteneği zayıf olarak üniversitelere kadar gelmektedir. Bu durum üniversite öğretimi süresince de devam etmektedir. Üniversitede yapılan bütün sınavların sonuçları ve gözlemler ilgi gösterilen Fen ve Anadolu liseleri gibi devlet okullarından gelen öğrencilerin kavrama yönünde başarılı olduğu ancak ifade etme ve yazma konusunda yetersiz olduğunu göstermektedir.

Öğrencinin gelişimi ve psikolojisini dikkate alamayan, ezbere ve test sistemine dayalı dershane, özel okul, kurs v.b. gibi para tuzaklarının etkisine bırakarak birer yarış atına dönen bu gençler çok da sağlıklı olmayacaklardır. Bilgi çağında bilgiye erişmeyi, eleştirel düşünce yapabilme cesareti gösteren, yani sorgulamayı öğrenen kuşakların ilk öğretimden itibaren kazandırılması gerekir. Eleştirel düşüncenin gelişmediği ve eleştirel düşünce, yapabilme cesareti gelişmeyen kişilerin bilgi çağını yakalama sansı bulunmayacaktır. Ülkemizdeki, ilk ve ortaöğretim öğrenci sayısı 20 milyona, Üniversite öğrenci sayısı ise 2 milyona ulaşmış olup bir çok ülkenin nüfuzlarından fazla olan bu kitlenin iyi eğitilmesi gerekir.

Bu göstergelere göre Milli Eğitim Bakanlığınca uzun süreli plan ve programlar yapılarak geleceğe yönelik önyargısız olarak uzun erimli olarak, ülkenin genel çıkarlarını dikkate alarak tüm kesimlerde konunun tartışılması gerekir. Ülkenin her yanında okulların fiziki mekânlar konusunda eksikliği hızla giderilmeli, eğitmenlerin ücret politikası yeniden düzenlenmeli, tam gün eğitimine geçilerek sağlıklı, aşağılık kompleksi olmayan, kendine özgüveni olan ve yaratıcı düşünce ile donatılan nesiller yetiştirmeyi hedeflemelidir. Öncelikle bir durum tespitinin yapılıp, mevcut müfredat programlarının çağdaşlaştırılmalı, öğrenim görme süreci cazip hale getirilmeli, ezberci eğitim sistemine bir an önce son verilmeli ve öğretmenler ve öğrenciler dahil, başarı ödüllendirilmeli, başarısızlıklar ise cezalandırılmalıdır.

Toplum olarak yurttaş bilinci ile bu talepleri yüksek sesle dile getirmek zorundayız. Yoksa tren kazalarını ve benzeri felaketleri daha çok görürüz.

Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Çukurova Üniversitesi
e-posta: asportas@mail.cu.edu.tr


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
159. Sayı önceki yazı 159. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı  
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye