|
20.01.2004 Prof. Dr. İbrahim Ortaş - netyorum.com / Sayı: 152
ÜNİVERSİTELERARASI KURULUN YENİ YÖK YASA TASARISI
Bir Dilek:
Neredeyse bir yıldır başta üniversiteliler olmak üzere bütün toplum kesimleri
yeni YÖK yasası tartışmasına kilitlendi. Halkın eğitime verdiği önemin bir
göstergesi olarak yükseköğretim yasası üzerinde lehte ve aleyhte yapılan bütün
değerlendirmelere rağmen gelinen noktada eldeki tek somut sonuç olarak saygın
bir bilim insanının (Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in) YÖK başkanı olarak atanmasının
yarattığı umuttur. Bundan sonra gerçekten sağlıklı bir reform ve akademik
kavrayış içeren yeni girişimlerin olması dileğiyle mevcut tasarıyla ilgili
görüşlerimiz aşağıda aktarılmaktadır.
Amaçsız Şekilde Güçlendirilmiş Rektörlükler
Yasa taslağı tamamen üniversite rektörleri gözü ile biçimlendirildiği bir
“rektörler yasası” olarak tanımlanmıştır. Diğer bir deyişle üniversiteleri “Rektörler
üniversitesine dönüştürme amacına yönelik olarak hazırlanmış bir tasarı
niteliğindedir”. Bu konuda 26 Aralık 2003 Cuma günkü Milliyet gazetesindeki
Objektif köşesinde Taha Akyol “Rektörlerin üniversitesi” başlıklı yazısında
rektörlerin hazırladığı taslağın “zaten aşırı yetkili olan rektörlere yeni
yetki” verdiğini çok doğru bir şekilde tespit etmektedir. ÜAK’u oluşturan
rektörler tarafından hazırlanan yeni yasa taslağı 2547 sayılı yasanın Rektörler
lehine revize edilmiş bir başka şekli görünümündedir. Kaldı ki 2547 sayılı
yasanın tenkit edilen konulardan en önemlisi rektörlerin aşırı yetkilere sahip
olmalarıdır. Bu bağlamda uzun yıllar, hem öğrenciler, hem öğretim üyeleri hem de
kamu oyu tarafından tenkit edilmiş bir yasanın değiştirilmesi için sadece
rektörlerden oluşan bir komisyon kurulması yanlış olmuştur. Orhan Bursalı’nın
Cumhuriyet gazetesinin 30/12/2003 tarihli “Üniversite Savaşları” başlıklı
yazısında belirttiği gibi “üniversitelerin bütün paydaşları (öğrenciler, öğretim
üyeleri, TÜBA, TÜBİTAK, öğretim kuruluşları ve bazı sivil toplum kuruluşları)
son aşamasında katkıda bulunmalıydılar” diyor.
Konuştuğum bir çok öğretim üyesi ÜAK’dan böyle bir tasarı beklemediklerini ifade
etmişlerdir. Maalesef “dağ fare doğurdu” ve ÜAK’ın tasarısı beklenen reformu
değil; reform karşıtı bir “etüt” olarak ortaya çıktı. Bırakın yeni bir açılımı
nerdeyse rektörlerin yetkilerini arttıran bir yasa önerisinden öteye varamayan;
bütün niyetinin para serbestiyeti ve vakıf üniversitesi arayışını içeren
bir muhteva ile bizleri toplum önünde mahcup duruma düşürmektedir. İlgili
taslağın 33. maddesindeki “Devlet Yükseköğretim Kurumlarının Vakıf
Yükseköğretimi Kurumu veya Meslek Yüksekokulu Kurması” hüküm anlaşır gibi değil.
Bu madde ile Yükseköğretimin özelleştirilmesinin kapısı aralanmaya
çalışılmaktadır. Bunun için şimdilik bütün üniversiteler olarak böyle bir
taslağın ÜAK tarafından hazırlanmadığını var sayalım. Aksi taktirde bu tür
taslaklarla ülkemiz üniversiteleri ne evrensel ölçekte bilim yapabilir ne de
geleceğin dinamik yetişkin bireylerini yetiştirebilir. Bu anlayış üniversiteleri
okullaştırmaktan öteye geçemez.
Açıkçası hükümetin daha önceki iki yasa önerisinde yüksek öğretim üzerinde
etkili olacak yapılanmayı kabul edilmez olduğunu belirtmiştik. 1981 yılından
bu yana YÖK yasasına yapılan eleştirilerin başında gelen Rektör yetkilerinin
fazlalığının yarattığı rahatsızlığın yeni ÜAK’un önerisinde daha da
artırılmasının istenmesi aynı şekilde ileride daha farklı tartışmaları
beraberinde getireceği için şimdiden ciddi eleştiriler almaktadır. Hatta
hükümeti de daha haklı duruma getirmektedir.
ÜAK’ un Hazırladığı Yeni YÖK Yasa Tasarısı: Hangisi Daha Kötü
Mevcut 2547 sayılı YÖK yasasının Türkiye’yi bilgi çağına taşımakta yetersiz
kaldığının başta Cumhurbaşkanı olmak üzere hükümet, yükseköğretim kurumu ve
öğretim üyeleri tarafından belirtilmesi yeni bir yükseköğretim yasasına
gereksinim olduğunun en açık ifadesidir. Ancak 58. hükümet tarafından önerilen
yasa taslağı ve 59 hükümet tarafından bir başka şekilde sunulan taslak ve ancak
şu ana kadar kamuoyuna sayısını bilmediğimiz sayısız değişikliklerle son halinin
ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz yasa taslakları yanında bir de UAK’ un
hazırladığı yasa taslağı bulunmaktadır. Artık “iyi” arayışı sulandı ve
gelişmeler hangisi daha kötü tartışmasına dönüştü.
Üniversitelerarası Kurul 19 Ağustos 2003 tarihinde Ankara’da yaptığı toplantıda
Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanarak Yükseköğretim Kanunu Tasarısı Taslağını
tüm üniversitelerden gelen eleştiri ve öneriler doğrultusunda kapsamlı bir
biçimde değerlendirmiş ve taslağın “kabul edilemez” olduğu kanısına
varılmış ve bunun yerine yeni bir tasarı hazırlamayı benimsemişti. ÜAK
tarafından yapılan söz konusu toplantıda “ülkemizin yükseköğretimden beklenti ve
gereksinmelerine yanıt verecek, yaşanan köklü sorunlara çözüm üretecek,
kazanılan ulusal bilgi ve deneyim birikimini değerlendirecek, Avrupa Birliği ve
dünya ile bütünleşme sürecinde uyum ortamı sağlayacak, evrensel akademik
standartlara uygun ve yasa taslağı çalışmalarına temel oluşturacak çağdaş bir
yükseköğretim modeli geliştirmek amacıyla bir komisyon kurulmuş” ve komisyon
üç aydan uzun bir süredir çalışmalarını sürdürmekteydi. ÜAK’lun yasa hazırlama
önerisi kamuoyunda büyük destek de görmüştü.
Taslakta Neler Var
Üniversitelerarası Kurul tarafından hazırlanan yeni YÖK yasa tasarısı sınırlı
sayıda Rektör ve Senato üyeleri tarafından incelendikten sonra bazı
üniversiteler tarafından Internet üzerinden öğretim üyelerinin bilgisine
sunulmuş bulunmaktadır. Yeni tasarıda mevcut YÖK yasa tasarısından farklı olarak
göze çarpan bazı hususlar şu şekildedir:
1. YÖK genel kurulunun üye sayısı ile ilgili oransal dağılımın belirlenmesi
devletin değişik birimleri arasında yeniden belirlenmiş,
2. YÖK yetkilerinin önemli bir kısmı Üniversitelerarası Kurula devrediliyor, bir
kısmını ise üniversite Rektörlerine devretmiş Yüksek Öğretim Kurulunun birçok
yetkileri ÜAK’ya devredilmiş ama, ÜAK sadece rektörlerden oluşuyor. Yani çok
seslilik ve katılımcılık yok. Eski rektörler komitesi ÜAK’ya dönüştürülmüş.
3. Eski yasada olduğu gibi seçimle belirlenen 2-3 aday Rektörlük için YÖK’e
bildiriliyor. Eskiden olduğu gibi YÖK adaylar hakkında bilgiyi Cumhurbaşkanına
bildiriyor. Rektörlerin görev süreleri 4 yıllıktır ve iki kez üst üste seçimle
gelmektedirler,
4. Üniversite rektörlerinin yetkileri daha da arttırılmış
5. Dekanlar seçim ile belirleniyor, ancak dekanlıkların yetkileri önemli ölçüde
rektörlere devredilmiştir,
6. Bölüm başkanları dekanın önerisi ile rektör tarafından atanmaktadır,
7. Öğretim üyeliği kadroları tamamen rektörler tarafından belirlenmektedir
8. ÖSYM yine YÖK’e bağlı ancak kısmen özerk hale getiriliyor.
9. YÖK başkanı Cumhurbaşkanı tarafından, YÖK genel kurulu üyeleri arasından
seçiliyor.
10. Devlet üniversitelerine vakıf üniversitesi kurma hakkı tanınıyor
11. Üniversitelere parası olan öğrencilerden daha fazla harç adı altında para
alınacaktır
12. Üniversiteler mali özerklikleri çerçevesinde bütçe kalemlerini kendileri
yapacak.
13. Üniversiteler akademik kadro sayısını kendileri belirliyor
14. Öğrenci temsilcileri kendileri ile ilgili konularda senato ve fakülte
kurulunda oy kullanabiliyor
15. Tezsiz yüksek lisans benimsenmiş
16. Atatürk İlke ve Devrimleri ile Türk Dili zorunlu dersler olarak programa
alınmakta
17. Yüksek Öğretimin amacı evrensel üniversitelilik bilinci ve anlayışından çok
ulusal değer yargıları ve kültürüne bağımlı bireyler yetiştirmesi olarak
benimsenmiş.
Bu bağlamda gerek UAK ve gerekse hükümetin şu hali ile önerdiği yeni taslak
yukarıda ana hatları ile belirtildiği gibi hiçbir ciddi iyileştirme ve reform
içermemektedir. Sorun şu anda tamamen Rektör seçimi ve yetkileri yanında YÖK üst
kurulunun kaç kişiden ve kimlerden oluşacağı konusuna kilitlenmiş durumdadır.
Doğal olarak bunca uğraşıdan sonra ÜAK’un yasa önerisi 2547 sayılı YÖK yasından
daha mı iyi diye sormak geliyor insanın içinden. Açıkçası üniversite hocaları
olarak toplumun bizlerden beklediği hükümetin hazırladığı yasadan daha
demokratik ve özerkliği hedefleyen bir yasa hazırlıyor olmalıydı. Her yönüyle
ilkeleri belirlenmiş, subjektifizimden çok objektif kuralları olan ve iç
verimliliği artıran bir yasa önerisinin hazırlanması beklenirdi. ÜAK’un yeni bir
yasa hazırlama konusunda Ankara’da yapılan toplantıda kamuoyuna sunulan gerekçe
yerinde ve doğru bir talepti. Kamuoyu da hükümetle YÖK arasındaki tartışmada
Üniversitelerden yana tavır alarak ve yeni bir yasa önerisi hazırlanmasını
benimsemiştir. Ancak ÜAK’un yasa önerisi beklenenin aksine yüksek öğretimin
sorunlarını çözmeye yönelik hazırlanmamıştır.
Bunlar aşağıda gerekçeleriyle anlatılmaktadır.
Taslakta Neler Yok
a) Akademik etik kurulu yok. Böyle bir kurul yasada yer almamaktadır.
Bilim ettiğinin nasıl kurumsallaşacağı ve izleneceği açık değil.
b) Bilimsel özgürlük ve özerklik kavramlarının adı ver kendisi yok.
Özerklik kavramı rektörün yetkileri arasına sıkıştırılmış durumdadır. Rektörün
yetkileri arasında yer alan idari ve akademik personelin üzerindeki genel
gözetleme ve denetim görevi ile tamamen sınırlandırılmış durumdadır.
c) Bilimsel politikası nasıl belirleneceği açık değil. Ülkenin bilim
politikası nasıl ve ne şekilde oluşturulacak. Bilim organizasyonları nasıl
sağlanacak, uluslararası rekabet ölçüsü nasıl sağlanacak. Üniversitelerin ve üst
kuruların uzun ve kısa sürelerle bilim politikasının nasıl ve kimler tarafından
belirleneceği açıklanmamıştır.
d) Bilim felsefesi yok. Bilim felsefesi, bilim tarihi, yöntem ve kültür
derslerini önereceği yerde, yerine Lisede okutulup öğretilmesi gereken Atatürk
İlke ve Devrimleri ile Türk Dili gibi dersler önerilmektedir. Evrensel düzeyde
değişik ülkelerinin öğrencilerine öğretilmesi gereken bilim anlayışı yerine
ulusal değer yargılarına bağımlı bir yapılanma öngörülmektedir. Kimsenin
ulusalcılığından şüphe yok, ancak kim daha milliyetçi yarışına girilmesine
üniversite ortamında gerek yoktur.
e) Yönetici seçimi ve atamalarında ilke yok. Gelişmiş ülkelerin
rahatlıkla sağladığı belirli ilke ve ölçütlerden hiç söz edilmemektedir.
f) Fakültelerin tüzel kişilikleri yok. Üniversitelerde temel birim
Fakültelerdir. Bunun özellikle vurgulanması , enstitü,yüksek okul, meslek yüksek
okulu ve benzeri kurumlardan farkı açık bir şekilde belirtilmesi gerekir. Hatta
1750 sayılı yasada olduğu gibi Fakültelerin tüzel kişilikleri olmalı. Aksi halde
bir Fakültenin laboratuvarı, dershanesi veya benzeri bir alanı fakültenin
başındaki kişinin haberi olmadan veya görüşü alınmadan başka bir meslekten gelen
rektör tarafından başka bir amaç için kullanılabilir. Fakülte adına mevcut
yasada olduğu gibi yetki kullanabilir.
g) Bölüm ve Ana Bilim dalının adı var kendisi yok. Üniversitelerin en
küçük fakat temel birimleri olan Bölümlerin yetki ve sorumlulukları hiçbir
şekilde tanımlanmamakta; öğretim üyelerinin Ana bilim ve Bölüm Başkanlıklarına
seçme özerkliği ve özgürlükleri bulunmamaktadır. Bölüm başkanlarının dekan
tarafından önerilip rektör tarafından atanması son derece yanlış. Bölüm
faaliyet raporlarını incelemesi gereken fakülte kurulu bu konuda tam yetkili
olmalı.Yani bölüm başkanlarını fakülte kurulu seçmeli, herhangi bir makamın
onayına sunmaya da gerek yok. Bizde bu onaylar genelde yanlış yorumlanıyor.
Yargıtay örneğinde olduğu gibi (Yargıtay’daki herhangi bir daire başkanı bütün
üyeler tarafından seçilmektedir). Fakültelerde kimin çalıştığı kimin
çalışamadığı biliniyor. Böylece bölümlerde herkes istediği adamı kendisine oy
versin diye kadroya almaz. Üniversitelerin küçük birimlerinde seçimlerden
kaynaklanan tartışmaların ve ayrışmaların önüne geçilmiş olur.
I) Akademik değerlendirmenin nasıl ölçüleceği açık değil. 1750 sayılı,
hatta 115 sayılı yasadan alınacak çok iyi maddeler var. Örneğin bölüm faaliyet
raporlarının fakülte kurulunda incelenmesi ve kabulü veya reddi konusunda karar
verilmesi; akademik yükselmelerde fakülte kurulunun ağırlıklı olarak yetkili
kılınması ( jüri seçimi v.s). Böylece bölümlere iç verimlilik sağlanmış
olacaktır.
i) Yükseköğrenimin amacını nasıl gerçekleşeceği açık değil: Gerek 2547
sayılı yasada gerekse bu taslakta Yüksek Öğrenimin Amacı bölümünde, nasıl
bir yapıdaki gençlerin yetiştirilmesi ile ilgili olarak ayni ifadeler var . Ama
bunların nasıl sağlanacağı belirtilmiyor. Oysa buraya şöyle bir ek konmalıdır: ”Bunları
sağlamak için seminerler , çalıştaylar, paneller ve konferanslar düzenlenir ve
bunların nasıl yapılacağı bir yönetmelikle belirlenir” . Sadece Atatürk ilke
ve devrimleri ile ilgili ders yetmez. Bilim felsefesi, tarihi ve kültür dersleri
zorunlu dersler olmalıdır. Öğretim üyelerinin ders verme şekli, yöntem ve
teknoloji kullanma biçimi de olmak üzere öğretim üyesinin performanslarının
aralıklarla belirlenmesi gerekir. Bütün dünyada yönetmenliklerle belirlendiği
gibi her dersin başında ve sonunda öğrencilere ders hakkında eğilim yoklaması
yaptırılır ve bu anketler dekanlılar ve rektörlükler tarafından öğretim üyesinin
performansa yansıtılır.
j) Objektif atama ilkeleri yok. Öğretim üyesi alımında ve kadro dağılımın
da rektör tek tam yetkili kılınmıştır. Bütün dünyada öğretim üyeleri
kadro aranmasında mutlaka yer değişikliği sağlanırken bizde halen herkes kendi
çiftliğinde öten horoz örneğinde olduğu gibi, üniversiteyi okuduğu yerden
dışarıya çıkamamaktadır. Üniversitelerde liyakat esasına göre öğretim üyesi
alınması için objektif kurallar yanında ilgili ana bilim dalının talebi ve
görüşü doğrultusunda, bölüm, dekanlık ve senatoda onaylanarak geçmesi
sağlanmalıydı. Yeni yasa önerisinde liyakat esası yerine, çok eleştirilen “biat”
esasının işleyeceği endişesi gelişmektedir. Düşünün ki daha önce sıkça basına
yansıdığı gibi “okuyarak, çalışarak bilgiye ve yeteneğine göre değil, adamını
bularak üniversitede kadro alınması gibi üniversiteleri zor durumda bırakacak
uygulamalar yeniden ülkemizde yaşanır olacaktır. Toplum nezdinde saygınlığı olan
üniversitelerin böyle durumlara sürüklemeye kimsenin hakkı bulunmamalıdır.
Son yılarda üniversitelere çok sayıda üniversitelilik bilinci ve kapasitesi
olmayan öğretim üyesi ve görevlisi sürekli kadro durumuna alındı, bunlar nasıl
sistem içerisinde eritilecek. Söz konusu akademik terbiyesi olmayan kişiler
kendileri ile kalsalar neyse, aşağıdan gelen dinamik öğrencilere de kötü örnek
teşkil etmektedirler.
k) Yerinden yönetim yok. Batılı üniversitelerde olduğu ademi merkeziyetçi
bir yapılanma ile yerinde yönetim ilkesi benimsenerek üniversite çeşitliliği ve
buna uygun yapılanma geliştirilebilirdi.
l) Yöneticilik görevinin sınırlandırması yok. Yöneticilik görevinin bütün
birimlerde bir defa ile sınırlandırılması gerekirdi. Üniversitelerde asıl olan
öğretim üyeliği ve bilim adamlığıdır. Herkesin yeri laboratuvarıdır. Neredeyse
bir yönetici sınıfı oluştu. Eğer belirlenen süre 4 yıl yetmiyorsa 5 yılığına bir
defa olmak üzere seçilebilir. Aksi taktirde bir çok rektör (insanın doğası
gereği kendine yakın olanı tercih eder) yeniden seçilmek için kendisine oy
verecek kişiyi atamayı tercih eder ve bu durum üniversite ruhuna ve akademik
liyakate uygun düşmez. Bu konu üniversitelerin en çok eleştirilen konusudur. Her
ne şart altında olursa olsun batılı anlamda ölçütleri net olarak belirlenmiş
koşullarda “YÖNETİCİLER BİR DEFALIĞINA SEÇİLMELİDİR”. Ayrıca kurumun
gelişmesine zarar veren, kurumun çıkarını kendi çıkarına kullanan, yüz kızartıcı
suç işleyen yöneticilerin kime karşı sorumlu olukları ve ne şekilde görevden el
çektirileceği de taslakta belirtilmemiştir.
m) Akademik rekabetin nasıl sağlanacağı açık değil. En başta
üniversitelerde olması gereken rekabet anlayışı yüksek öğretim kurumları
arasında olmakla sınırlandırılmıştır. Bilim adamaları, labaratuvarlar ve
Enstitüler ve Üniversiteler nasıl birbirleri ile yarışacaklar. Bu bağlamda
üniversite verimliliği nasıl artırılacaktır. Bugün bazı birimler devlet
dairesinden farksız duruma gelmiştir.
n) Öğrenciler Yok. Öğrencilerin üniversite yönetimin oluşması ve sosyal
dokusunda yer almasından hiç söz edilmemektedir. Bin küsur yıllık batı
üniversite tarihlerinde üniversite yönetimleri öğrenciler tarafından ağırlıklı
olarak belirlenir ve üniversitelerin yönetimlerinde artık neredeyse öğrenciler
aktif rol almadığı hiçbir kurum kalmadı. Bir üniversitenin en dinamik ve
yaratıcı unsurları öğrencilerdir. Öğrencilerin aşağıdan getirdikleri sinerji ile
üniversiteler farklı şekilde renklenir ve yaratıcılık gelişir. Bu anlamda
öğrencilerin mutlaka ve mutlaka üniversite içinde “bir şeye karşı çıkabilme,
itiraz edebilme ve farklı düşündüğünü gösterme” cesareti bizzat üniversite
tarafından sağlanması gerekir. Tabii şiddete başvurmamak kaydı ile. Aksı
taktirde üniversitelerde yurttaş bilinci değil kulluk bilinci (başkalarının
doğrularını kabul eden) gelişir. 2547 sayılı yasanın kuruluş gerekçelerinden
biride “tehlikeli” olan öğrencilerin “ehlileştirilmesi” idi. Yeni
kurulacak YÖK yasası mutlaka öğrencilere her düzeyde yer vermelidir.
Sağlıklı Bir Reform İçin Alternatif Var
Milli Eğitim Bakanı tarafından 27/09/2003 tarihinde Öğretim Elemanları
Dernekleri ile yapılan toplantıda (maalesef geçmiş YÖK Yönetimi ve ÜAK böyle bir
görüşme gereksinimi bile duymamıştır) benim de içinde bulunduğum dernek
temsilcileri tarafından Sayın Bakana aşağıda sunulan öneriler çerçevesinde çağın
gereklerine uygun yeni bir üniversite yasasının hazırlanması önerilmiştir.
Öğretim Elemanları Dernekleri Tarafından Milli Eğitim Bakanı’na
16-10-2003 tarihinde Üniversite Reformuna Yönelik Temel İlkeler ve Beklentiler
iletilmiştir.
Aşağıdaki ilkeler bir bütündür:
. Yükseköğretim yasası bilim özgürlüğünü güvence altına almalıdır.
. Üniversiteler özerk, katılımcı, laik, demokratik ve çağdaş bir yapıya
kavuşturulmalıdır.
. Üniversitelerin hedeflerini saptayıp gerçekleştirebilmeleri için akademik
özgürlük, idari ve mali özerklik sağlanmalıdır. Bu özerklik, saydamlık ve hesap
verebilirlik içermelidir.
. Üniversite ve yükseköğretimin işleyişi, iktidarın siyasi müdahale alanı
olmamalıdır.
. Yükseköğretim üst kurulları, üniversiteler arasında ve üniversitelerle toplum
arasında eşgüdümü sağlar.
. Üniversitelerarası Kurul, üniversite kurulları, rektör, dekan, bölüm ve ana
bilim dalı başkanı ve diğer yönetim/denetim makamlarının seçilme süreçleri
demokratik ve katılımcı olmalıdır.
. Üniversitede karar alma yetkisi kurullara, bu kararları yürütme yetkisi ise
seçilmiş görevlilere verilmelidir.
. Akademik yükseltme ve atama kararları tamamen bilimsel veri ve ölçütlerle
oluşturulmalı, ideolojik/siyasi ölçütler, telkin ve baskı söz konusu
olmamalıdır.
. Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir; eğitim, sosyal devletin asli
görevlerinden birisidir ve bu hizmet tüm yurttaşlara eşit ve ücretsiz
verilmelidir.
. Üniversiteler toplumsal gelişmeye öncülük etmelidir. Üniversitedeki
birikimlerin topluma kazandırılmasını sağlayacak yapılanma oluşturulmalıdır.
GÖRÜŞ ve ÖNERİLER
Temel İşlevler: Üniversiteler, temel işlevleri (1) araştırma, (2) eğitim,
(3) öğretim, (4) kamu hizmeti olan özerk kuruluşlardır. Bu işlevlerin karşılıklı
olarak birbirlerini desteklemeleri ve denetlemeleri gerekir. Hiçbir işlev tek
başına üniversitelerin görevini tanımlamak için yeterli değildir.
Yapı: Yükseköğretim Yasası, demokratik bir anlayışla ele alınmalı ve
yükseköğretim kurumlarının uymaları gereken genel esasları içermelidir.
Üniversiteler arasındaki eşgüdüm, tüm üniversite bileşenlerinin doğrudan veya
dolaylı olarak temsilcileri ile temsil edildikleri üniversiteler arası kurul
aracılığı ile gerçekleştirilmelidir. Üniversiteler, bu genel düzenlemenin
yönetsel ve akademik ilkelerine aykırı olmamak koşulu ile, kendilerine özgü
yapı, yaklaşım ve uygulamalara elverişli esnek düzenlemelere gidebilirler.
Üniversiteler ve fakülteler tüzel kişiliğe sahiptirler. Seçtikleri organlar
eliyle yönetilmeleri esastır. Yönetimde demokratiklik, çağdaş bilimsel esaslara
uygunluk ve laiklik ilkelerinden ödün verilmesi olarak yorumlanamaz
Özerk Üniversite: Üniversiteler siyasal iktidarların etki alanı olmaktan
çıkarılmalı, ve tüm kurumlardan bağımsız ve özerk olarak kararlarını
oluşturmalıdırlar. Evrensel düzeyde özerk üniversite ve özgür akademik ortamın
sağlanabilmesi, şeffaf, hesap verebilir ve liyakate dayalı, yerinden yönetilen
üniversite modeline bağlıdır.
Bilimsel Denetim ve Akademik Standartlar: Yükseköğretim kurumları, temel
işlevleri doğrultusunda yürüttükleri çalışmalara ilişkin ve öncelikli olarak
belirlenen ilkeler çerçevesinde denetlenir. Kamu kaynaklarının yükseköğretim
kurumları arasında dağıtımında uzun erimli (5-10 yıl) süreç denetimi ve kısa
erimli (1-2 yıl) son ürün denetimlerinin sonuçları dikkate alınır.
Sosyal Devlet, İnsan Haklarına Uyum : Yükseköğretim ile ilgili yasalar
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sosyal devlet niteliğine ve İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi’ne aykırı hükümleri içeremez.
Üniversiteye Giriş ve Temel Eğitimde Hedef : 12 yıllık zorunlu,
kesintisiz temel eğitim sürecinde öğrencilerin ilgi ve becerilerinin nesnel ve
bilimsel yöntemle değerlendirilmesinin ardından, uzun erimde, üniversiteye giriş
sınavının kaldırılması ve böylelikle orta öğretimi zayıflatan, üniversitelere
yerleştirmede aksaklıkları artıran yönlerinden arındırılması hedeflenmelidir.
ÖSYM, Yükseköğretim Yasası içerisinde özerk ulusal bir sınav merkezi olarak
tanımlanmalıdır.
Özgür Bilimsel Ortam : Bilimsel çalışmaların herhangi bir iç veya dış
gücün güdümüne girmeleri engellenerek kamu hizmeti özellikleri ve yüksek
akademik nitelikleri korunmalıdır. Üniversitelerin ticari kuruluşlar gibi
yönetilmesi bilimsel çalışmaların “özel teşebbüs” ve “pazar ekonomisi”
çerçevesinde yönlendirilmesi kabul edilemez. Bu kapsamda ulusal bilim
yayıncılığı üniversitelerin gündemine sokulmalı ve uzun erimli denetimlerde
dikkate alınmalıdır.
Tüzel Kişilik : Üniversiteler ve fakülteler tüzel kişiliğe sahiptirler.
Üniversitelerin yönetimi katılımcı ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Üniversitelerde yönetim, Üniversite bileşenlerinin özgür irade ve seçimleri ile
oluşturdukları kurullar ve seçtikleri yöneticiler aracılığı ile
gerçekleştirilmelidir.
Tam Gün Çalışma : Üniversitelerde tam gün çalışma esası getirilmelidir.
Üniversite bileşenleri tüm enerjilerini kendi çalışmalarına
yönlendirebilmelidirler. Tam gün çalışma, öğretim elemanlarının bilgilerini ve
uzmanlıklarını toplumsal çevreleri ile paylaşmalarına engel değildir. Öğretim
üyeliği unvanı akademik ünvanı olup üniversite dışında başta ticari olmak üzere
bireysel çıkar amacıyla kullanılmamalıdır.
Akademik Kariyer : Öğretim elemanlarının akademik kariyer sürecindeki tüm
aşamalar, bilimsel araştırmaları, akademik çalışmaları ve verilen hizmetleri
temel alan nesnel ölçütlere bağlanmalıdır. Kariyer yapmak, atama ve yükseltme
ile ilgili tüm uygulamalar açık, şeffaf ve kolaylıkla ulaşılabilir bir ortamda
yapılmalıdır.
Ücretsiz Üniversite : Ücretsiz eğitim hakkı, eğitimin her düzeyi için
geçerlidir. Herkesin bu hakkı kullanabilmesi, devletin güvencesinde olmalıdır.
Yükseköğretim çağındaki insanların bu haklarından yoksun bırakılmasının kabul
edilebilir bir gerekçesi olamaz.
Türkçe Eğitim : Üniversitelerde yabancı dil eğitimi ve öğretimi alanı
dışında kalan alanların eğitim ve öğretim dili Türkçe olmalıdır.
Meslek Yüksekokulları, Yükseköğretim Yasası içerisinde ayrı bir
yapılanmaya kavuşturulmalıdır.
Vakıf Üniversiteleri, kamu kaynakları ile finanse edilmemeli, her yönüyle
benzeri kamu kuruluşlarının tabi oldukları koşullara uymaları sağlanmalıdır. Bu
üniversitelerin, kendi eğitim ve araştırma açıklarını gidermek üzere sistemli
bir program uygulamaları yasal zorunluluk haline getirilmelidir.
Yeni Üniversiteler : Mevcut yükseköğretim kurumlarında asgari standartlar
sağlanmadan yeni yükseköğrenim kurumları açılmamalıdır.
Araştırma Geliştirme ve Yeni Teknolojiler : Üniversiteler, eğitim
işlevleri ile birlikte araştırma/geliştirme etkinliklerinin, birbirlerini
destekleyerek gerçekleştirildiği, yeni teknolojilerin geliştirildiği öncü
kurumsal yapılar olarak değerlendirilmelidir. Üniversitelerle ilgili bir yasada
bilimsel araştırma ve yeni teknoloji geliştirme birimleri dikkate alınmalıdır.
Bilimsel araştırmaların niteliğinin geliştirilmesi ve araştırma kapasitesinin
artırılması, üniversitelerde araştırma ve eğitim etkinliklerinin ayrılmaz
bütünlüğü konuları Yükseköğretim Yasasında yer almalıdır. Eğitim ve araştırma
etkinliklerinin bütünlüğünü zedeleyecek “Araştırma Profesörlüğü” gibi
tanımlamalar ortadan kaldırılmalıdır.
Ülke Bilim Politikasını Geliştirme ve Uygulama : Özellikle bilgi
ekonomilerine geçiş döneminde, ulusal üstünlüklerin bilim ve teknolojideki
gelişmelerle desteklenmesi kritik bir kalkınma etkenidir. Araştırma ve yenilik
etkinliklerinin ulusal ve uluslararası düzeylerde desteklenmesi ve eşgüdümün
yapılması amacıyla geliştirilecek ulusal bilim - teknoloji - yenilik
politikaları için, üniversitenin de yer aldığı değişik politika kurumlarına ve
destek mekanizmalarına ihtiyaç bulunmaktadır. Ulusal Bilim ve Teknoloji
Politikalarının geliştirilmesine ve uygulanmasına yardımcı olmak, bu uygulamayı
izlemek ve bu politikaların uygulanması için gerekli araçları saptamak (altyapı,
eğitilmiş insan gücü) ve bu gereksinimleri gidermek amacıyla; Yüksel Planlama
Kurulu (YPK), Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve Bilim Teknoloji Yüksel Kurulu
(BTYK) ile Üniversitelerarası Kurul temsilcilerinin katıldığı bir Kurul
oluşturulmalıdır.
Disiplin ve Ceza : Yasada disiplin ve ceza konularının ayrıntılı olarak
ele alınmasına gerek bulunmamaktadır. Ayrıca kılık kıyafet ile ilgili bir
maddenin yasada yer almasına gerek yoktur; bu konuda mevcut hükümler yeterlidir.
Disipline yönelik düzenlemeler demokratik özgürlükleri sınırlamamalıdır.
Bu ilkeler çerçevesinde;
* Üniversitelerin akademik, idari ve mali özerkliği modern üniversiteler
düzeyinde sağlanmalıdır. Bu anlamda üniversiteler hükümetlerin ve bürokratik
işlevlerin müdahalesinden özgür tutulmaları gerekir. Üniversitelerde otokontol
yöntemi ile üniversiteyi üniversitelilerin yönetmesi sağlanmalı. YÖK tamamen bir
eşgüdüm kurulu olarak, üyeleri ağırlıklı olarak ÜAK üyelerince seçilmeli, YÖK,
ÜAK tarafından denetlenmelidir.
* Bölüm ve Ana Bilim dallarının görev ve fonksiyonları güçlendirilerek aşağıdan
yukarıya doğru kendi içerisinde örgütlenmiş bilimsel kurulların oluşması ve
yönetilmesi esas alınmalı.
* Akademik değerlendirme ilkeleri ve ölçütleri geliştirilmelidir. Verimliliği
yüksek, üretken bilim adamı yetiştirmek için çıtası yüksek tutulmuş ölçütlerle
bilim adamı vasfına sahip olanlar üniversiteye alınmalıdır. Sağlıklı ve evrensel
ölçekte bilim adamının sağlanması için TUS benzeri bir sınavla belirli bir
puanın üzerindeki adaylar üniversitelere Araştırma Görevlisi için açılan
yeterlilik sınavlarına başvurmalıdırlar. Doktorasını tamamlayan araştırıcı eğer
üniversitede hoca olarak kalmak istiyorsa “ınbreeding”in ortadan kaldırılması ve
üniversite dinamikliğinin sağlanması için mutlaka başka bir üniversitede kadro
aramak zorunda olmalıdır.
* ÖSYM, ÜAK’ un denetiminde olmalı ve siyasilerin seçme ve yerleştirme sürecinin
dışında tutulması sağlanmalıdır.
* Bilim Akademisi Batılı Akademiler seviyesine çıkarılmalı ve ülkenin bilim
politikasını ve stratejisini belirlemelidir. Bilim Akademisi üyeleri
bilimselliğini kanıtlamış, uluslararası düzeyde başarılı ve etik sorunu olmayan
seçkin kişilerden oluşmalıdır. Bu anlamda üniversiteler arası “bilim
Akademileri” kurulmalı. Daha makro projeler bu şekilde çözümlenmelidir.
* Her üniversitenin kendi karar vereceği “Stratejik plan ve öz değerlendirme
yanında dış değerlendirme” ilkeleri mutlaka benimsenmelidir.
* Üniversitelerde her türlü düşüncenin özgürce ifade edilmesi ve her
üniversitelinin ideolojileri ve “izm” leri tartışabilmesi ortamının sağlanması
için Bilim tarihi, Bilim felsefesi, Kültür ve Uygarlık Tarihi gibi dersler de
okutularak üniversiteler üniversitelilik bilincinin sağlanması ile üniversiteler
üzerindeki güvenlik kaygısı, bölücü, irticai faaliyetlerin önünün kesilmesinde
önemli bir panzehir olacaktır.
* Üniversitelerin mali sorunları çözülmelidir. İkili öğretim, yaz okulları,
tezsiz yüksek lisans, ek ders ücreti ve yarı zamanlılık gibi uygulamaların
kaldırılması ve bunun yerine dünya standartlarında bir ücret politikasının
belirlenmesi üniversite verimliliğine daha büyük katkılar sağlayacaktır.
* Üniversiteliler olarak arzuladığımız bilim ortamının yetkileri mümkün olduğu
kadar tabana yayılmış, üniversite öğretim üyesi, görevlisi, öğrencisi ve idari
personeli ile üniversitenin üniversiteliler tarafından oto kontrole dayalı özgür
ve bilimsel özerkliğe sahip bir yapı içerisinde batılı ölçekte standartları
belirlenmiş seçim esasına dayalı yönetilmesidir. Üniversite yöneticilerinin
seçimi bir defaya mahsus olması üniversite yönetimin sağlığı açısından büyük
önem taşımaktadır. Dekanlar mutlaka seçimle gelmeli. En fazla oyu alan aday
doğrudan atanmalıdır. Rektör seçimi daha önce önerildiği gibi bilim alanlarına
göre yapılmalı. Bugün teknik üniversiteler dışındaki bir çok üniversitenin
rektörü tıp kökenli. Ve kamuoyundaki yansıması teknik üniversiteler bilimsel
olarak daha ileride çünkü rektörleri farklı disiplinlerden gelmektedir. Aynı
zamanda rektörlük seçimi iki turla yapılmalı, ikinci turda yarıdan fazla oy alan
kişi atanmalıdır. Bu bağlamda üniversite yönetimlerinin bir meslek olmaktan
çıkarılarak batılı anlamda basitleştirilmesi gerekir. Üniversite yönetimleri Ana
bilim dalı başkanlığından rektörlüğe kadar tamamen bir koordinasyon merkezi
olması ve asıl sorumluluğun kurullarda olması gerekir.
* Evrensel ölçekte özerk üniversite ve özgür akademik ortamın sağlanabilmesi,
şeffaf, hesap verebilir ve liyakate dayalı, yerinde yönetilen üniversite modeli
arzusu yukarıdaki bir çok sorunun cevabını içermektedir.
ÜMİDİMİZİ KORUYORUZ
Bu bağlamda 2004 yılında yeni bir yasa çıkaracağımıza olan umudum halen devam
ediyor. Bunlardan; sayın Cumhurbaşkanının bilim kültürüne verdiği önem.
Cumhurbaşkanı Sayın Sezer TÜBİTAK ödül töreninde yaptığı konuşmada “Yaşamımızın
her alanına bilimsel düşünceyi yerleştirmeliyiz; köklü bir bilim reformuna
devlet olarak destek vererek yaratıcı düşüncenin hayata geçirilmesini
sağlamalıyız; her alanda çağdaşlaşmaya, ancak akıl ve bilim yoluyla ulaşabiliriz”
demesi devletin üst düzeyde bilim politikasına verdiği önemin bir göstergesi
olarak olumlu karşılanmıştır.
İkincisi de yeni YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç gibi saygın bir bilim
adamının Galatasaray Üniversitesi rektörlüğü, Anayasa hukuku profesörlüğü
kimliği, bilimsel saygınlığı ve üniversite sorunlarına olan duyarlılığı ile
YÖK’ün başına atanması bir ümit kaynağı olmuştur. Sayın Teziç’in YÖK
başkanlığına gelmesiyle Öğretim Üyeleri dernekleri ve öğrenci temsilcileri ile
görüşeceğini; bu bağlamda UAK’un hazırladığı yasa önersinin nihai olmadığını
belirterek üzerinde çalışılacağını belirtmesi ve Hükümet ile de istişare
içerisinde daha çağdaş ve demokratik bir üniversite konusunda gösterdiği yönelim
olumlu karşılanmıştır.
Ne Yapılmalı?
Mevcut YÖK yasası, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan yasa önerisi ve
ÜAK tarafından hazırlanan yasa taslaklarının yaklaşımı ile ülkemiz
Yükseköğretimi ne bilgi çağının yakalayabilir ne de geleceğin sağlıklı yetişkin
bireyler yetiştirebilir. Dünün geri kalmışlığının hesabını veremeyen bir toplum
olarak yarınında hesabını vermeme gibi bir lüksümüz bulunmamaktadır.
Herkesin artık elini vicdanına koyup, kendi küçük çıkarları için değil,
kamunun ve toplumun uzun süreli çıkarları için biz merkezli olarak davranması
gerekir. Eğer gerçekten çağdaş bir ülke olacaksak başta yüksek öğretim olmak
üzere bilime yüksek değer vermek zorundayız. Bugün gelişmiş ülkelerin konumu
buna bağlıdır.
Bir önceki hükümetin döneminde başlatılan atölye çalışmasından çıkan metin
içinde halen düzeltilmesi gereken bir çok konu olmasına rağmen kamuoyuna
sunulmadan bir anda bilinmeyen bir nedenden dolayı rafa kaldırıldı. Söz konusu
atölye çalışmasında özerk üniversite anlayışı çerçevesinde Anayasanın 130. ve
131. maddelerinin değişmesi öngörülüyordu. Şimdiki hali ile anayasanın ilgili
maddeleri değişmeden hiçbir reform hareketi yapılamaz, yapılsa bile sınırlı
ölçüde iyileştirmeler yapılabilir ve bu iyileşmeler yükseköğretimin sorunlarını
çözemeyecektir. Konuyu bilen değişik kesimlerden uzmanlarca bir atölye çalışması
ile ülkemizin önünü açacak bir yasa hazırlanabilir. YÖK, Üniversitelerarası
Kurul, TÜBA, TÜBİTAK, Öğretim Üyeleri Dernekleri, Öğrenci temsilcileri ve
Sendikaları ve, İlgili Sivil Toplum Örgütlerinin temsilcilerinden oluşan bir
atölye çalışmasının hazırlayacağı yeni bir yasaya gereksinim bulunmaktadır.
Bu atölye de özellikle hala hayatta olup 4936, 115, 1750 ve 2547 sayılı
üniversite yasalarının yürürlükte olduğu dönemlerde görev yapan öğretim
üyelerinden ve diğer ilgili kuruluşlardan yararlanmak mümkündür.
Diğer yazıda üniversite derneklerinin uzun süredir değişik kesimlerinde
görüşlerini alarak üzerinde çalıştıkları ve hemfikir oldukları üçüncü seçenek
adlı yasa önerisi var (Üçüncü seçeneğinde iyileştirilmesi gereken kısımları
var). Şu hali ile mevcut YÖK yasası yanında Milli Eğitim Bakanlığının yasa
önerisi ve ÜAK’un yasa önerisi yanında bir de ÖED’ lerinin üçüncü yasası
karşılaştırarak sağlıklı bir çıkış yolu bulunabilir kanısındayım.
Çağdaş bir YÖK yasasına kavuşmak dileği ile yeni yılınızı candan kutlarım.
Saygılarımla
Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Çukurova Üniversitesi
e-posta: asportas@mail.cu.edu.tr
netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel
yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine
tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya
link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)
|