| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

04.09.2003 Rey'an Yüksel - netyorum.com / Sayı: 143

SEKİZ AY

Mektup IV

Kurban olduğum,

Bu mektubu sana göndermeyeceğim, bir tane daha gönderilmemiş mektubu alamayacaksın benden ama yazmayı sürdüreceğim bir gün sen olmayıncaya dek yazdıklarımda.

Kızacaksın bana ama sana benziyor diye yeni tanıştığım bir adamı seviyorum. Aslında bu benim dağı, taşı, ormanı sevmem gibi. Aşkla değil sevgim; ama onun gülüşü, bakışı, sessiz sakin konuşması, rahatlığı, alaycılığı, nüktedanlığı, sakalı o kadar sen gibi ki başımı omzuna yaslayasım geliyor yanında otururken. Tek farkı saçları seninkilerden koyu ve uzun ama arkadan bağlı olduğu için fark belli olmuyor. Sadece sana benziyor diye, saatlerce yanında durabilir ve saatlerce dinleyebilir ya da gözlemleyebilirim onu.

Şirketin merkez binasında çalışan bilgisayar programcısı, her hafta Perşembe günleri geliyor iki saat kalıyor ve bilgisayarlardaki güvenlikle ilgili işlemleri yapıyor. Sırf o sana benzeyen adamı görmek için her hafta aynı günü iple çekiyorum, perşembeleri daha özenli giyiniyorum, bana bakmasını, benimle ilgilenmesini sağlamaya çalışıyorum. Bir sürü saçma soru soruyorum bir şekilde odamdaki bilgisayarla ilgilenmesi için sorun çıkarıyorum, bilmiyor ya da anlamıyor gibi davranıyorum. Gerçekten garip aslında, aşkın insana neler yaptıracağını anlattıklarında hep güler geçerken ya da yok canım daha neler derken benzer hatta daha kötülerinin başıma gelebileceğini nasıl bilebilirdim? Hiç olmazsa bana anlatılanlarda aşık olunan adama yapılırdı o saçma şeyler bense benzerini görünce bile karmakarışık olabiliyorum.

Sekiz ay oldu görüşmeyeli ne beter, ne kötü sekiz aydır bu, geçmiyor sayıyorum yine sekiz ay, bir daha sayıyorum yine sekiz ay.

Geçenlerde işyerinden biriyle öğle yemeğine çıkmıştık, uzun zamandır bana ilgisi olduğunu hissediyordum ama anlamazlıktan geliyordum. Çünkü ben iki yıldan fazladır ne senden başkasını görmüş, ne de senden başkasını duymuştum. Konuşmanın bir yerinde kesti konuşmasını ve daldı, merak ettim:

“Anlatsana ne düşündün” dedim.

“Anlatılmaz ki...” dedi

“Kuşlara nasıl uçtuğunu sorsana... onlar ancak uçarlar ama nasıl uçulur anlatamazlar ki.” Sonra da bilgece bir edayla ekledi:

“Uçmayı ancak uçarsan anlarsın”

Bilmiyordu kanatlarımı sekiz ay önce koparmıştım ben. Uçmayı öğretenime geri vermek için bana öğrettiğini. O zamanlar bilmiyordum bilinmeyen şeylerin özlenmeyeceğini ve bilmiyordum bildiklerini yok ettiğinde daha çok özleneceğini.

Senden önce bu kadar sevebileceğimi bilmezdim, sonrasında bu kadar acı çekileceğini de...

Seni ne kadar özlediğimi anlatsam anlamazsın demiştim anlamayacaksın da almayacaksın çünkü bu mektubu yazdığım onca mektubu almadığın gibi, aslında alsan ne değişir ki, geberiyorum özleminden dediğim halde sen o müthiş iradi gücünle karardan dönenin kaşığı kırılsın der gibisin. Belki de ben büyütüyorum seni her gün biraz daha. Göndermediğim mektupları yazmasam artık belki de bir yerlerde unuturum seni. O sana benzeyen adamı sana benzetmesem mesela... yalnız bazen seni hatırlamıyorum biliyor musun? O anların ne zaman olduğunu tam hatırlamıyorum zaman duruyor gibi, beynim uyuşuyor, sonra hayalle gerçek arası bir yerlerde buluyorum kendimi, sonra odaya birileri girip çıkıyor o zaman sen gidiyorsun kafamdan, yalnız seninle birlikte herkes gidiyor. Garip tarif edilemez bir şey.

Sayıyorum sekiz ay yine, biraz önce de saydım biliyorum ama belki değişmiştir diye yine sayıyorum. Değişince ne olacak diye soracaksın sorma bence, ya da sor istersen... Niye biliyor musun, belki bir müjde gibi gelirsin diye.

Sana seni ne kadar özlediğimi söyledim değil mi? Her kelimenin bir anlamı var bazen anlamlarından çok fazla şeyler yükleriz kelimelere ama bazı kelimeler vardır ki taşıdıkları anlamlar çok fazla olduğu halde gereken önemi vermeyiz ne duyduğumuzda, ne söylediğimizde. “Seni özledim”de öyle işte... seni nasıl özlediğimi anlatmak için sanki “Seni çok özledim” demekten başka seni öyle özledim ki hani idama götürülen bir mahkumun kurtarılma arzusu kadar özledim seni. Günlerce susuz kalmışların isteyeceği bir yudum su kadar özledim seni. Boğulmak üzere olan birinin hava özlemi kadar özledim seni. Evinden çok uzakta askerliğini yapan birinin on sekiz ayının sabahını özlediği kadar özledim seni. “Kurban olduğum” derdim sana ya, kurban edilecek hayvanın bir an önce acı çekmeden toprak olmak için duyduğu istek kadar özledim seni.

Sekiz ay oldu, tam sekiz ay... ben saydım ağustos 27 idi günlerden... sekiz ay... sen de say tam sekiz ay. Ağustos 27 2002 günlerden Salı, saat 12:38. 234 gün oldu. Sekiz ay işte. Ben gün sayıyorum günler artıyor ama azalan vuslat günü yok. Sanırım en çok o üzüyor beni, en çok o yaralıyor...

Sana benzeyen o adam yine geldi, koşup boynuna sarılsam senmişsin gibi, özlemimi dindirir mi az da olsa acaba? Bugün Perşembe değil ki ama? Ne işi var burada ne güzel bir gün bugün. Sekiz ay oldu ama sana benzeyen adam Perşembe olmadan geldi, hem de benim odama ben çağırmadan geldi.

Sekiz dedim değil mi?

“Dedin” dedi, “yirmi bir gündür diyorsun zaten”

Oysa ben yüksek sesle konuştuğumu sanmıyordum.

“Bugün nasılız bakalım” dedi, “iyiyim” dedim, elinde bir bardak su vardı, çok hoşuma gitti, benim suyu çok sevdiğimi biliyordu demek, sana benzeyen sana benzediği için olsa gerek çok anlayışlıydı. “hadi iç bakalım şunu” dedi. Elinde haplar vardı, başımın ağrıdığını da anlamıştı demek ne kadar güzel. “sekiz mi?” dedim, “hayır” dedi “iki tane”, “yok dedim ondan daha fazla oldu, keşke iki ay olsaydı ama sekiz ay oldu, tam sekiz ay, ben saydım tam sekiz ay, sen de say istersen ağustos yirmi yediden bu yana sekiz ay” .

“Biliyorum, sekiz ay oldu şimdi sen bunları iç her şey daha güzel olacak inan bana”, sana benzeyen adam yalan söylemezdi, sen hiç söylememiştin çünkü bana, “peki” dedim. İçtim ben de... Sonra sana çok benzemediğini fark ettim...

Sonra seni unuttum sanki bir yerlerde yine, bir sürü insan girip çıkmaya başladı odaya. Bunlar da kimdi yine aynı rüya gibi bulanıklık oluyordu, her yerim uyuşuyordu, hayal sesler duyuyordum yine.

“Nasıl hastamız doktor”, bu ses annemin sesiydi, annemin benim işimde ne işi vardı, sonra sana benzeyen adama neden doktor diyordu bilmiyordum. “İyi olacak merak etmeyin, çok ağır bir ruhsal çöküntüde, ilaç tedavisini sürdürüyoruz, her şey iyi olacak, yalnız biraz zaman verin hem kızınıza hem hastanemize” 

Rey'an Yüksel - 18.4.2003
e-posta: reyan@softhome.net


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
143. Sayı önceki yazı 143. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye