| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

10.07.2003 Zeynep Yazıcı - netyorum.com / Sayı: 139

ATİNALI TİMON

Merhabalar; bu gece sizlerle geçmişe, XV. Yüzyıla, insanın, kentin, ulusun kendini bulmaya, kendini tanımaya başladığı bir yüzyıla yolculuk yapmak istiyorum.

Gün birdenbire doğmaz. Aydınlık, karanlığın içindedir. Gök, aydınlığını, karanlığının içinden süzer. İnsan düşüncesi Yenidendoğuşla (rönesans ) daha da farklı işlemeye başlamıştır. Yeni insan, her türlü iç ve dış etkiden kurtulmuş, kişiliğini bulan ve insanlığa güvenen yepyeni bir varlıktır artık. İnsanın insanlığa karşı bu güveni, gözlerimizi yaşartacak kadar duygulandırıcıdır. İnsan, şu kocaman evren içindeki bu yalnız varlık, kendinden başka kimden medet umabilirdi ki? Yıldızlar, o ellerini uzatıncaya kadar sırlarını sakladılar. Aşılmaz çöller, o adımları atıncaya kadar , kapılarını açmadılar. Toprak, o üstünde güvenle tepininceye kadar, zenginliklerini vermedi. Denizler, o üstlerine yürüyünceye kadar dalgalarını çekmediler. İnsan bütün bunlardan mutluluğunu zorla almalıydı. Gücü yettiği kadar yapabilirdi bunu. Elbette gücünü kullanacaktı. Oysa bu gücün sonsuza kadar yeteceği sezisi insanın içini kaplamıştı bir kez. Bu sezinin peşinden gitmek zorundaydı. Yenidendoğuşun getirdiği erdem, insanın insanlığa olan güveniydi

Evet Dostlar; Atinalı Timon'un bütün erdemleri bencilliğinden doğmuştur, ya sizin erdemleriniz?

Yeniden doğuşun getirdiği erdem ne türlü bir erdemdir? Bunu en iyi biçim de ancak sanatın aynası yansıtabilir. Bu çağın yetiştirdiği en büyük sanatçı William Shakespeare, Atinalı Timon adlı oyununda bakışını ' özgür ve erdemli yeni insan' ın üstüne çeviriyor.

Timon Atina'nın cömertliğiyle ün salmış bir hemşerisidir. Kılıcıyla Atina'yı kurtarmış, erdemleriyle de süslemiştir. Kesesi devletin kesesi gibidir. Senato, kılıcına güvendiği kadar, kesesine de güvenir Timon'un. Kentinin karşılaştığı her güçlüğe yetişen erdemli bir kişidir. Sofrası da kesesi gibi herkese açıktır. Hemen hemen bütün Atina, onun sarayı andıran konağında yiyip içmektedirler. Atina'nın babası sayılmakta, bütün Atinalılarca sevilmektedir. Timon seçtiği bu yolda mutludur.

Böylesi bir cömertliğe dayanamayan kese elbette tükenecektir. Alacaklılar, önce yavaştan, sonra hızlıca hızlıca kapısına birikmeye başlıyorlar. Timon, kuşkusuzdur. Yakınlarına, dostlarına, senatoya güvenmektedir. Atina'nın babası, soylu, erdemli Timon'u ortada bırakacak değiller ya…Yardıma koşmak sırası Atina' ya, Atinalılara gelmiştir.

Kahyasının her kapıdan kovulduğunu, Atina'nın kendisine sırt çevirdiğini duymak Timon'u şaşırtıyor önce. Kulaklarına inanmıyor. Sonra yüreğinde bir acı, her an biraz daha artan bir acı duymaya başlıyor. Kendisine rastlamamak için evlerine saklanan yakınlarının, dostlarının, senato üyelerinin hikayesini duymaz kulaklarla dinliyor. Kirpikleri ağlamak isteğiyle titremektedir, ama ağlayamıyor, içindeki sıcak duygularla birlikte göz yaşlarını da kurutmuş gibidir. Artık, benliğini saran tek bir duygu var: Tiksinti.

Timon tiksiniyor Atina'dan. Oysa belli etmiyor. Yeniden para bulduğu, eski gösterişine kavuştuğu söylentisini yayarak Atina'ya son bir şölen vermek isteğindedir. Gizlendikleri yerlerden birer ikişer çıkan Atinalılar, soylu Timon'un şölenine koşuyorlar. Onu övmek, onun erdemlerini belirtebilmek için birbirleriyle yarış etmektedirler. Yazarlar övgüler dizmekte, şairler şiir düzmektedir. Sofra eski günlerin mutluluğu içindedir. Herkes yerine oturunca Timon soğukkanlılıkla ayağa kalkıyor: Sahanlarınızın kapaklarını kaldırın da, diye bağırıyor, yalayın köpekler!....Atinalılar şaşkınlıkla sahanlarının kapaklarını kaldırıyorlar. Sahanlar boştur.

İnsanlara karşı duyduğu tiksinti öylesine sonsuzdur ki, Timon, Atina'yı bırakıp tek başına yaşamak için ormana çekiliyor. Dönüp son bir kez baktığı Atina'nın duvarları onu tiksintiyle titretmektedir. Şu haykırış, bencil, ama insanca bir haykırıştır: Ey o kurtları çeviren duvar, yere bat da Atina'yı koruma. Analar, iffetinizi bir yana bırakın; çocuklar, itaat nedir unutun. Köleler alnı kırışık senato üyelerini yerlerinden zorla çekip atın da onların yerine sizler geçin. On altısında ki oğul, topallayan babanın elindeki değneği kap da onun beynini dağıt. Büyüklere saygı, Tanrılara inan, barış, adalet, iyi komşuluklar, bilgi, görgü, sanatlar, meslekler, mertebeler birbirinizi yok eden zıtlıklar haline gelinde kargaşalıklar bitmesin. Zevk düşkünlüğü gençlerin iliklerine kadar işlesin de çamur yığını için de boğulsunlar. Kaşıntılar, donmalar Atinalıların üstüne kök salın ki biçtikleri hasat baştan başa cüzam olsun!

Timon'un insanca bencilliği başkaldırmıştır artık. Merhaba diyenlere, 'ne olurdu biraz temiz olsaydın da üstüne tükürseydim' diye karşılık veriyor. ' al şu ekmeği, yemeğine katık yap' diyen olursa, ' önce sen defol da ağzımın tadı gelsin' diyor. Hele biri , 'seni seviyorum' demeye görsün, karşılığını alıyor hemen: ' niçin sevesin, sana para vermedim ki?...' Bir başkasına verdiği karşılık da erdem konusunda, birçok sorunları çözebilir: ' Aslan olsan tilki sana oyun oynardı. Kuzu olsan kurt seni yerdi. Tilki olsan da eşeğin suçlamasına uğrasan aslan senden kuşkulanırdı. Eşek olsan sersemliğin yüzünden dert çeker, ayıya kahvaltı olurdun. Ayı olsan at seni öldürürdü. At olsan parsın pençesine düşerdin. Hangi hayvan olmalıydın ki başka bir hayvana boyun eğmeyesin. Ne türlü bir hayvansın ki hayvan olmakla neler kaybettiğini görmüyorsun!..'

Evet, Timon'un bütün erdemleri bencilliğinden doğmuştur. Yaşama yolunda cömertliği, iyilikseverliği seçmişti. Kendini koruma içgüdüsünü bu duygularla karşılamaktadır. Varlığını cömertliğiyle, iyilikseverliğiyle duyuruyor. Seçtiği yol olumlu bir yoldur. Varlığını cimriliğiyle, kötülük severliğiyle de duyurabilirdi; kendini koruma içgüdüsü bu yollarla da karşılanabilirdi. Karayı değil de akı, olumsuzluğu değil de olumluluğu seçmiş olması Timon'u daha yolun başındayken sevimli kılıyor. Bu yol, onu kendine karşı da övündürmektedir. ' yardımıma güvenen birini silkip atacak bir yarışta değilim' diyor. Yardımına güvenen birini silkip atacak yaradılışta bir insan olmayışı onu mutlu kılmaktadır. 'düşkünlerin kalkmasına yardım etmek yetişmez, sonra da onlara destek olmalı' diyor. Düşkünlerin kalkmasına yardım etmekle yetinmeyip sonrada onlara destek olmak onu mutlu kılmaktadır. ' ben karşılık beklemeksizin veririm'. Karşılık beklemeksizin vermek onu mutlu kılmaktadır. Timon, bu duygularıyla kendini doyuruyor. Böyle olabildiğinden ötürü mutludur. Bu mutluluk onu büsbütün böyle olmaya zorlamaktadır. İsteğiyle mutluluğu birbirini etkileyerek gittikçe daha çok gelişecektir. Bu gelişmenin sonucuysa doğal bir sonuçtur: Timon tükenecektir.

Timon'un hikayesini üç aşamada toparlarsak eğer;

Timon, bu ilk görünüşün de; erdemleriyle değil, bencilliğiyle insandır. Cömertliğiyle, iyilikseverliliğinin, mutluluğunun birer aracı oldukları gün gibi bellidir aslında. İnsanca olan karşılıksız almak yerine, insanüstüce olan karşılıksız vermek yolunu seçmiştir. Güçlü bir bencillik onu buralara kadar götürmüştür.

Tükenen Timon, çevresinin birdenbire boşalmaya başladığını görünce şaşırıyor, Bacon kadar akıllı olmadığı için, bunun nedenlerini kavrayamıyor: 'çevresinde dostları varken Timon'un sıkılacağını ne söyle ne de aklına getir Flavius. Ne diye ağlıyorsun? Dost bulamayacağımı sanacak kadar güvenin mi yok? Merak etme, dosttan yana hiç yoksul değilim…' Timon bu ikinci görünüşünde de, budalalığıyla insandır.

Timon'un üçüncü görünüşü, insanca olan tepkisiyle beliriyor. Bu tepki, insan bencilliğinin tepkisidir; bir inanç kırıklığından çok, bir benlik kırıklığının sonucudur. Timon'un benliğini doyuran araçlar yok olmuştur. Kendini koruma iç güdüsü olumlu bir yolda ilerlemeyince olumsuz yollara sapmak zorundadır. Timon, akı bırakarak yeniden karaya dönüyor. İnsanlardan tiksinmektedir. Üstten insanca olan her şeyi çıkarıp atmıştır; çıplaktır, ağaç yapraklarıyla örtünmektedir. Artık yapabildiği cömertlik yerine sövmek, iyilik yerine kötülük dilemektedir. Ak bir hayli güçlüydü, kara da bir o kadar güçlü olacaktır. Çünkü bu üçüncü görünüşte, benliğini doyuran, kendini koruma içgüdüsünü karşılayan tiksintiyle sövmektedir. Yapabileceği sadece budur, başka da yapabileceği bir şey kalmamıştır….

İşte o çağlardan, günümüze kadar yansıyan Shakespeare'in Atinalı Timon adlı eseri, şu an bile yankısını sürdürmektedir. Mutlaka içinizde okuyanlar vardır Shakespeare'nin yazdığı, Sabahattin Eyüboğlu' nun çevirisini yaptığı bu yapıtı, belki de izleyenler vardır bu oyunu…

Evet, Atinalı Timon'un bütün erdemleri bencilliğinden doğmuştur, ya sizin erdemleriniz?

Ve şu seslenişle veda etmek istiyorum sizlere;

''ey insanlara iyilik gönderen ulu Tanrılar… İçimize şükran duygusu serpin, kendi armağanlarınız kendi adlarınızı yükseltsin. Ama verecekleriniz büsbütün tükenmesin, yoksa Tanrılığınız hor görülür. Her insana yetecek kadar verin ki birinin ötekine vermesine meydan kalmasın. Çünkü siz, ey Tanrılar, insanlardan ödünç almaya kalksaydınız insanlar sizlere de sırt çevirirlerdi.''

Sevgiyle kalın,

Zeynep Yazıcı - 9.7.2003 - Niğde
e-posta: yazicizeynep@hotmail.com


netyorum.com: (Bu metnin elektronik, basılı veya görsel yayın organlarında tamamen veya kısmen yayınlanması yazarının yazılı iznine tabidir. Aksine davranılmaması önemle rica olunur. Alıntı yapılmadan bu sayfaya link verilmesi için herhangi bir izin gerekmemektedir.)


Yorum Ekle Yorumları Listele
139. Sayı önceki yazı 139. Sayı sonraki yazı
Yazarın Önceki Yazısı Yazarın Sonraki Yazısı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye