|
Sanat 06.12.2005 - netyorum.com / Sayı: 165
ACELECİ VE HÜKÜMET DESTEKLİ MÜZE
Gene bir müze lafıdır, sanat gündemimize oturdu. Oturmanın ötesinde
de kuruldu, açılıyor bile. Avrupa ve Kuzey Amerika’nın, onlarca yıla yayılan müze
kurma politikaları, bizde birden bire, Avrupa Birliği davası nedeniyle yanlış
stratejileri de önüne katarak açılıyor. Yanlış stratejiden kastettiğimse şu: “-bir
ülkenin halkı nasıl kendi siyasal savaşımını doğru dürüst vermeden gelişmesi,
dahası rüştünü ispat etmesi mümkün değilse-, bir ülke, sanatında eleştirel savaşımını
vermeden müzesini kurmaya kalkarsa, çok büyük hata yapmış olur”. Burada eleştirel
savaştan kastettiğimse, Türkiye’nin, plastik sanatlar alanındaki sanatçılarının
önce doğru, tarafsız, bilimsel kıstaslara göre belirlenmesi gerektiğidir. Türkiye’de
henüz bu yapılmadı. Yapılmadı diyorum, az biraz yapılanlara da önem verilmediğinden
ve bunların üstünde durulmadığından, -hatta bunu yapanları dışlamak bazı
insanların işine geldiği için,- maalesef bir sonuca varılamadı.
Müze kurulmadan önce, “Kim Sanatçı” tespitleri yukarıda söylediğim kıstaslara
göre yapılır, daha sonra belirlenen isimlerle, dünyaya çıkartmalarda bulunulur, bu
tutarlı çıkartmalarla, dünya sanat otoriteleri doğru şekilde etki altına alınır,
ikna edilir ve işte o zaman, çıkartma yaptığınız isimlerle de bir müze
kurulabilir.
Bir başka önemli konu da şudur: “Geçmişte dünyada, arkasına iktidarları alan müzelere
dikkatle bakınız, onların yıkımları çok hızlı olmuştur”. Daha 19. yüzyılda
yaşanmış Fransa, Almanya ve İngiltere örnekleri karşımızda dururken, AB (Avrupa
Birliği) için müze düğmesine, -hem de gelip geçiciliği mutlak olan iktidarla
birlikte- basmak ne derece doğrudur? Daha baştan, bu konunun başımıza öreceği çorapları,
-toplumumuzda az sayıda da olsa- aklıselimlerin görebildiğine eminim. İşte zaman, bu
aklıselimlerin seslerini çıkarma zamanıdır diye düşünüyorum ve böylece bu aklıselim
harekete dahil olan her kim varsa, Türkiye’nin yarınlarının doğru yapılanmasına
bir tuğla koymuş olacaktır. Çünkü yine yarınlarda, yapay destekten kaçmayan, müze
kurucularını doğru yanlış politikalarına katan iktidar, “yapıt”, “isim” vb.
konularda müze kurucularına dayatmalarda bulunur-işin suyunu çıkarırsa-, o zaman ne
olacaktır? Bunlar, Türkiye gibi toplumlarda göz ardı edilmemesi gereken konulardır.
Bir heyecan, bir mertebe kazanacağım diye, bu yanlışlara girmeye, özellikle Türkiye
için, kimsenin hakkı yoktur.
Ortalama 20 yıl sonra, AB’ye girmek isteyen bir ulusun insanı, AB ülkelerinin en iyi
bildiği konulardan biri olan plastik sanatlar üzerine, asla böyle aceleci davranışlar
sergilememelidir. Kanımca bu, yıllardır, bizi bizden iyi tanıyan Avrupalıları kandırmaya
çalışmaktan başka bir şey değildir. Şimdi, bugünlerde kurulan ve açılışı yapılacak
devlet destekli müzeyi, ülkemizde resim veya benzeri şeyleri biriktirenlerin
-koleksiyonörlerin- desteklediğini öğreniyoruz. Buraya kadar her şey tamam diyelim.
Bu biriktiriciler, o birikimleri hangi kriterlere göre yaptılar, biriktirdiklerinin
hangisi, AB’ye üye herhangi bir ülkenin sanat ve müzecilik kriterlerine uyuyor? Ben
bu sorular üzerinde düşünülmeden hareket edildiğine inananlardanım. Çünkü, eleştirel
sağ duyuya, sözü edilen koleksiyonörlerin bugüne kadar değer vermediklerini ve yok
saydıklarını biliyorum. Böyle, yalınayak ortaya çıkılması, kesinlikle doğru değildir.
Batılının ve her sistematik toplum üyelerinin bir yaradılışı vardır: “Onlar, yüzünüze
bu yanlışlarınızın pek azını söyleyeceklerdir, çünkü geçmişte kendilerinin
yayınladıkları ve yaşadıklarını sizin görüp, değerlendirmenizi ve bunlardan gene
sizin dersler çıkararak, neden doğruları bulamadığınızı düşünecek ve içten içe,
kıs kıs güleceklerdir. Bugün müze kurmaya hevesli ve isimlerinin etrafta dolaşmasından
müthiş bir Batı burjuvazisi zevki alan vatandaşlarım (iş adamı, koleksiyonör vb.),
bu konuları hiç düşündü mü, düşündüyse bile, bu konulara ne kadar gerçekçi
yaklaştı? Bütün bunlar birer tespittir. Gelecekte ne olacağını hep birlikte zaten göreceğiz.
Batı ile içli dışlı olmak, ayrıca onları çok iyi tanıdığınızı da göstermez.
Onları tanımak için, “önce sistemli ve bilimsel bir duyarlılığa sahip olmanız
gerekir”. Sadece AB değil, dünyanın ileri ve gelişmiş bütün toplumları, Türkiye’yi
iyi etüt etmiş durumdalar; önce bundan kesinlikle emin olalım. Bir de bu etüdün,
onlara kazandırdıklarını ve politikalarında kendi lehlerine nasıl da kullanacakları
malzemeler elde ettiklerini düşünürsek, sanat gibi çok hassas bir konuda, daha da
dikkatli olmamız gerektiği sonucu, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Sözün özü, şu anda Türkiye’nin, plastik sanatlar alanında bir müze kurmaya yönelebileceği
sanatçıları çok azdır, hatta bu azınlıkla, bugünlerde konu edilen bir müze
kurmak, hayalden başka bir şey değildir. Öncelikle buraya kadar anlatmaya çalıştığım
gerçekleri, Türkiyelilerin görmesi gerekiyor. Biz bu aceleciliklerimizle ve sonucunda
yarattığı trajikomik olaylarımızla, zaten AB’ye kendimizi o kadar çok gösterdik
ki, plastik sanatlar konusunda yapılan bu yanlış çıkışlar da, sadece yanlışların
bir devamı olarak, AB’nin Türkiye ile ilgili dosyasına olumsuz bir puan olarak
eklenecektir. AB, Türkiye’nin neyi içten ve neyi göstermelik yaptığının
kesinlikle farkındadır, o nedenle dikkatli olalım ve bari bundan böyle atılacak adımlarda
hata yapmayalım demek, sanırım gene de en doğrusu olacaktır. Fakat bugüne kadar yaptığımız
hatalar-şimdilerde kurulacak ve bize epey kan kaybettirecek gündemdeki bu aceleci ve hükümet
destekli müze meselesi de dahil- AB’ye girmememiz için, kanımca yeterli nedenlerdir.
Özkan Eroğlu
Sanat Tarihçisi-Eleştirmen
|