|
Sanat 24.11.2005 - netyorum.com / Sayı: 164
DÜNYANIN EN İYİ SULUBOYA PORTRE RESSAMI İLK KEZ BİR TÜRK
ATANUR DOĞAN
Doğan Art Gallery
Mithatpaşa Cad. No. 402/A
Karataş/İzmir, Turkiye
Tel: +90-232-484 3137
asuman_atanur@yahoo.com
Toronto da Canada Portre Ressamları Derneği (Portrait Society of Canada) tarafından
3.cüsü düzenlenen 2004 International Portrait Arts Festival Dunyanın en iyi Suluboya
portre ressamı olarak ilk kez bir Türk Ressamı seçerek uluslararası festivale
öğretici ve demostrator olarak davet etti.
www.portraitsocietyofcanada.com
Toronto Plastiksanatlar müzesinde gerçekleşecek festivale Kuzey Amerika, Avrupa ve
Asya’ dan, 200 den fazla portre sanatçısı, bu çok önemli inceleme ve yarışma
etkinliği için Toronto’ya gelecekler.
Kanada Portre Derneği, Aralık 9 – 12 2004 tarihleri arasında Toronto da yapılacak
olan, 2004 Enternasyonal Portre Sanatı Festivali’ne Suluboya Portre Demostrasyonu “Su
ve Renk ile karakter ve ifadenin yakalanması” presentasyonunu gerçekleştirmek üzere
Sanatçı Atanur Doğan'ı dünyada çok iyi tanınmış dallarında en iyi olan diğer
sanatkarlar, pastel tekniğinde Gwenneth Barth (İsviçre), Yaglıboya tekniğinde, Yuqi
Wang (Çin), Heykel büst dalında Dan Thompson (ABD), Karakalemde Andrew Benyei (Kanada)
ile birlikte demostratör (gösterimci) ve usta bir öğretmen olarak Festivalde görev
alacaktır.
Kanada Portre Sanatçıları Derneği,sanatçının uçak bileti diğer giderleriyle
birlikte Toronto daki otel masraflarını karşılamaktadır.
Atanur DOĞAN Sanat Yaşam Öyküsü
Atanur Doğan, 1964’de Kars’ın Selim ilçesine bağlı şirin bir Türkmen
köyü olan Katranlı’da doğdu. Doğan ailesinin sekiz çocuğundan en küçüğüdür.
Atanur daha bir yaşında iken aile İzmir’e göçtü. Resme çocukluğundan beri
büyük ilgi duyan Atanur, ağabeyi okul ödevleri için resimler yaparken ona gıpta ile
bakıyor, kendisi de "Ağabeyim gibi çizebilir miyim?" diye içinden
düşünürdü. Eline geçirdiği kırık tuğla parçalarıyla komşu duvarlarına
resimler yapar, mahalleliden azar işitirdi. İlkokul sıralarında yaptığı bir resim,
öğretmeninin dikkatini çekti ve ona daha sonra hiç unutamayacağı şu sözleri
söyledi: "Atanur, sende resme karşı olağanüstü bir kabiliyet görüyorum.
İleride iyi bir ressam olabilirsin." Bu onun için sürekli motive olduğu
unutamadığı bir övgüydü. Bunu ortaokul sıralarında resim öğretmenlerinden
aldığı destek izledi. Daha sonra Gültepe Ticaret Lisesine devam etti. Güzel
anılarının olduğu lise yıllarında onu en çok üzen resim derslerinin okulda
olmamasıydı. Lise son sınıfta o sadece ressam olmayı düşünüyordu. Ressam olma
hayaliyle, Güzelsanatlar Fakültesi’nin yetenek sınavlarına hazırlanıyordu. İzmir
Resim Heykel Müzesi’nde altı ay süren kurslara katıldı. Bu hazırlıkla lisede
alamadığı resim eğitiminin yerini doldurmak istiyordu.
İstanbul, Mimar Sinan Üniversitesi, Güzelsanatlar Fakültesi’nde okumak onun
hayaliydi. Ailesinin ekonomik imkanları onun İzmir dışında okumasına olanak
vermiyordu. Güzelsanatlar Fakültesi sınavlarında başarılı oldu. Aynı günlerde
Buca Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’ne girdiği sınavı birincilikle kazandı. Buca
Eğitim Fakültesi’nde okumayı tercih etti. Çünkü bu fakülte mezuniyetten sonra
sanatçılığın dışında, orta öğrenim kurumlarında resim öğretmenliği yapma
olanağı da sağlıyordu.
Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi, Resim Bölümü 1983-1984 yeni
öğretim yılında genç sanatçı adaylarının heyecan dolu bir yarışına daha sahne
oluyordu. Sınıfın başarılı öğrencilerinden olan Asuman Ongun ve Atanur Doğan,
aralarındaki yarışmayı ikinci sınıfta beraberce heykel dalını seçerek daha da
kızıştırdılar. Heykel atölyelerinde ödev konusu olarak birbirlerinin büstlerini
yapıyorlardı. Bu arada ilişkileri sıcak bir duygusal arkadaşlığa dönüştü.
Bundan sonra Atanur ve Asuman duygusallığın romantik tadını yaşarlarken,
aralarındaki çekişme ve yarışma, yerini yardımlaşma ve ortak başarı duygularına
bırakıyordu. Genellikle arkadaşları okul çevresindeki cafe ve diğer eğlence
yerlerinde zaman geçirirlerken, onlar doğaya ve kır insanına olan tutkularından
dolayı en yakın köylere otostop yaparak gidiyor ve tarlada çalışanların, ekmek
pişiren kadınların, taş ve toprak evlerin fotoğraflarını çekiyorlardı. Gittikleri
dağ köylerinde tanıştıkları doğal ve içtenlik dolu insanların desenlerini
çiziyor, mekanlarını resimliyorlardı. Slaytlar ve fotoğraflar çekerek bunları
arşivliyorlardı. Slaytları bölümlerinde ve diğer fakültelerde göstererek, kır ve
köy insanını tanıtıp, fotoğrafçılık yönlerini sergiliyorlardı. Ayrıca
yaptıkları bu gezilerde köy okullarına uğrayarak, okulun ve öğrencilerin fotoğraf
hizmetlerini yerine getiriyor, çizdikleri resimlerden kartpostallar yapıp satarak,
masraflarını da karşılıyorlardı.
Daha öğrencilikleri bitmeden ilk sergilerini İzmir Büyükşehir Belediyesi sergi
salonunda açtılar. 1987 yılında okul mezuniyetlerinin hemen ardından evlendiler. Daha
henüz düzenli geliri olmayan genç çift, yakınlarının "Bu gençler nasıl
geçinecekler?" tasasına kapılmalarına neden oluyordu. Evliliklerinin ilk
haftası, Kuşadası Turizm Enformasyon Sergi Salonu’nda açtıkları sergide hem resim
yapıyor, hem de çalışmalarını satışa sunuyorlardı. Resimlerine hayranlık duyan
fakat parası olmayan genç bir turistin tek kişilik küçük çadırı ile resimlerinden
birini değiş-tokuş yaptılar. Bu onların aynı zamanda ilk yuvaları oldu. Bu küçük
çadırda kalıyor, 12-13 saat boyunca resim yapıp turistlere satıyorlardı. Aynı yıl
girdikleri öğretmen alımı sınavını kazanarak, Anadolu’nun ortasındaki
Kırıkkale’ye tayinleri çıktı. Bu yıllar onlar için bulunmaz bir fırsattı. Her
hafta sonu yaptıkları gezilerde, Anadolu’yu ve insanlarını inceleyerek resimleme
fırsatı buldular. Ankara ve İstanbul’da, Anadolu’yu konu alan kişisel sergiler
düzenlediler. Düzenli olarak yaz aylarında Kuşadası ve Çeşme’de sergiler
yaptılar. Türkiye’ye birçok ülkeden turist olarak gelen sanatseverler onların
resimleriyle ülkelerine dönüyordu. Bu birçok güzel dostluğun da başlamasına neden
oluyordu. Bu ilişkilerden biri de Kanada, Edmonton’dan Trudy Aldrige’in aldığı
resimlerle başladı. Trudy’nin kendi kolleksiyonu için aldığı resimler çerçeve
yapmak için götürdüğü galerici tarafından iyi bir fiyata satın alındı. Bunu
Trudy’nin mektupla siparişleri ve ardından postayla yollanan resimlerin sergilenmesi
izledi.
Daha sonra İzmir’de süren öğretmenlik görevleri sırasında, mezun oldukları
üniversitenin resim bölümü başkanı olan heykel öğretmenleri; Atanur’a,
fakültenin belediyeden aldığı heykel siparişlerini yapmasını ve eserlere kendisinin
de imza atarak ortak olmasını teklif etti. Ayrıca Atanur’a onu üniversiteye hoca
olarak alacağını ve heykellerin gelirinin yarısını ödeyeceği sözünü verdi.
Bu teklif idealist çiftin kendilerini kanıtlamaları, geliştirmeleri için
karşılaştıkları en büyük imkanlardan biriydi. Atanur uzun çalışmalardan sonra
İzmir meydanlarına ve parklarına konulan bir dizi büst ve rölyef çalışmayı
başarıyla tamamladı. Sonuçta ülkesinde zaman zaman duyduğu acı olaylardan biri
başına gelmişti. O güvendiği, geleceğini ümitle bağladığı hocası, başarıyla
bitirip teslim ettiği heykellerden hakkı olan paranın önemli kısmını vermediği
gibi, heykellerin bir kısmından da Atanur’un imzasını silerek bütün
çalışmaları sahiplenme çirkinliğini yapmıştı. Bu olay Dekan ve diğer
akademisyenlerin gözü önünde oluyordu. Bunlara karşın Atanur, bütün iyi niyetli
girişimlerine rağmen bir şey yapamıyordu. Üstelik hocasından akla gelmeyecek tehdit
ve saldırılar geliyordu. Bunlardan biri de ilçe siyasi polis komiseri aracılığıyla
olmuştu. Yaptığı heykeller için hak iddia etmeye devam etmesi halinde başına
gelebilecekler şube müdürlüğüne çağırılan genç sanatçıya kibarca
hatırlatıldı. Hemen ardından öğretmenlik yaptığı, bağlı bulunduğu Buca İlçe
Milli Eğitim Müdürlüğü’ne çağırıldı. Sanatçının amiri durumundaki Müdür
Bey de aynı uyarıları yapıyordu. Bu korku salan abluka, genç sanatçıların
ülkelerinde sanatlarını üreterek hakkettikleri yere gelmelerinin mümkün olmadığı
düşüncesine ve karamsarlığına düşmelerine neden oldu. Bu arada Kanada göçmenlik
Bürosuna yolladıkları heykel ve resim çalışmalarını gösteren dosya ilgi görmüş
ve Kanada kapılarını genç sanatçılara açmıştı. Bu gelişmeler öğretmenliği
seven ve görevlerini başarıyla yerine getiren çifte yeni ufuklar açtı; çok
sevdikleri öğretmenlik mesleğinden istifa etmelerine neden oldu. Arzuladıkları,
sadece sanatlarıyla hayatlarını kazanma fırsatı doğmuştu. Artık sanatlarını
göstererek dünyayı gezmeleri de mümkün olabilecekti.
1993 yılı baharı, 3 yaşındaki oğulları Ataş ile birlikte Vancouver, British
Columbia’ya yerleştiler. İlk günlerinde burada resimleriyle büyük ilgi topladılar.
10 Kasım 1997’de ikinci oğulları Ata, Vancouver B.C.’de dünyaya geldi. Kanada
Sanatçılar Federasyonu aktif üyesi olan çift, Amerika’da ve Kanada’daki Türk
Büyükelçilikleri, konsolosluklar ve Türk derneklerinin davetlisi olarak çeşitli
şehirlerde festivallere katıldılar, sergiler düzenlediler, slayt gösterileri
yaptılar. Bu aktiviteler, çoğu zaman uzun yolculuklar sonucunda gerçekleşti. Ama bu
şekilde Kanada’yı ve Amerika’yı boydan boya gezme fırsatını da buldular.
Tayvanlı bir iş adamının davetlisi olarak Taipei’de sergi düzenlediler. Bu
vesileyle Çin kültürünü inceleme fırsatı buldular. Tanıştıkları Japon "art
dealer" Asuman ve Atanur’un resimlerini toplamaya, sanatçıları Japonya’da
tanıtma ve pazarlamaya başladı.
Meslekleri, onların çok sevdikleri ülkelerine her yıl dönmelerine, özledikleri
Anadolu yaşamını resimlemeye ve sergilerini sürdürmelerine olanak verdi. 1999
yılında memleketleri olan İzmir’de Doğan Art Gallery’yi açtılar. İzmir’in
sanat ve kültür hayatına hizmet eden galeride, bir grup suluboya ressamı
arkadaşlarıyla birlikte 2001 yılında İzmir Suluboyacılar Derneği’ni kurdular.
Atanur Doğan; daha çok günlük yaşamın içinden figüratif çalışmalar yapıyor.
Portrelerinde karakter ve ifadeler dikkat çekerken, figürlerde ellerin detaylı ve
formlu anlatımını görüyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yaptığı büst
çalışmaları çeşitli park ve meydanlarda bulunmaktadır. Zübeyde Hanım maskı,
Karşıyaka’daki Anıt Mezarına konulmuştur.
Yurt içinde; İstanbul, Ankara, İzmir, Denizli, Nazilli, Dikili, Çeşme ve
Kuşadası’nda, Yurt dışında; Paris, Zürich, London, Vancouver, Toronto, Edmonton,
Calgary, Taipei, Meitetsu Okazaki, Seattle, Los Angeles, Portland ve New-York’ta
kişisel sergiler düzenleyerek, dünyanın önemli müzelerinde araştırma ve
incelemelerde bulundular. Sanatçıların resim ve heykelleri yurt içinde ve dışında
çeşitli kolleksiyonlarda bulunmaktadır. Atölyelerini hem İzmir Güzelbahçe’de hem
de Vancouver’da kuran çift, daha çok Kuzey Amerika’da olmak üzere çeşitli
ülkelerde sergilerini gerçekleştirmektedirler.
Mayıs 2004 yılında 22 farklı ülkeden toplam 285 sanatcının katılımıyla
başarıyla gerçekleşen Sanat Yoluyla Barış (Peace Through Art) Çeşme Resim
Festivalini organize etti.
|