|
Sanat 12.06.2003 - netyorum.com / Sayı: 137
AYASOFYA MÜZESİ, KAPISINI İSTANBULLU MÜZİKSEVERLERE
31. ULUSLARARASI İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ İLE AÇIYOR
Uluslararası İstanbul Müzik Festivali'nin bu yılki en ilginç konserlerinden
biri, İstanbul'un Fethi'nin 550. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde ve
Petrol Ofisi sponsorluğunda; 6 Haziran Cuma akşamı çok özel bir mekanda,
Ayasofya Müzesi'nde gerçekleşti. Üç büyük imparatorluğun, iki kıtanın
buluştuğu, iki dinin başkenti İstanbul'un eşsiz kültür mirası, bir "hoşgörü"
anıtı olan Ayasofya'nın çağrıştırdığı çeşitlilik, barış, kaynaşma duygusu
konseri burada gerçekleşmesini daha da anlamlı kılıyor.
Ayasofya Müzesi Konseri; çok sesli müzik yaşamımızın gelişmesinde büyük emeği
geçen, aynı zamanda İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın kuruluşunda ve ilk
yıllarında büyük hizmet vermiş olan Cevat Memduh Altar'ın anısına ithaf
edildi.
Dünya kültür mirasının en önemli yapıları arasında yer alan ve İstanbul'un
görkemli tarihinin en eski tanıklarından biri konumundaki Ayasofya Müzesi, bu
kez üç farklı kültürden bestecinin yapıtına ev sahipliği yaptı. Saygun'un Yunus
Emre Oratoryosu'yla Anadolu'nun bağrından yükselen Yunus Emre'nin kardeşlik
çağrısına, Güney Amerika'nın sesini yansıtan Ramirez'in Misa Criolla'sı ile
vokal müzik dağarının en tanınmış yapıtlarının başında gelen Mozart'ın Requiem'i
eşlik edecek ve bu gizemli yapı tam bir barış mabedine dönüştü.
Şef Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası konserde,
Gökçen Koray yönetimindeki İstanbul Devlet Operası Korosu ile birlikte; Ahmed
Adnan Saygun'un Yunus Emre Oratoryosu, Ramirez'in Misa Criolla'sı ve vokal müzik
yapıtlarının en tanınmışlarının başında gelen Mozart'ın Requiem'ini seslendirdi.
Konserin solistleri, önceki yıllarda büyük beğeniyle izlediğimiz ünlü soprano
Yelda Kodallı'nın yanı sıra, mezosoprano Wilke Te Brummelstroete, tenor Daniil
Shtoda ve bas Manfred Hemm. Ramirez'in, "Misa Criola" başlıklı yapıtında ise
Natali Buck, Joaquin Asiain ve Coco Nelegatti Ensemble solist olarak yer aldı.
6 Haziran akşamı seslendirilecek yapıtlardan Ahmed Adnan Saygun'un Yunus Emre
Oratoryosu, bestecinin en tanınan ve yurt dışında en çok seslendirilen
yapıtlarının başında geliyor. Çok sesli müziğimizin temel taşları arasındaki bu
yapıtı pek çok kez seslendirmiş olan İstanbul Devlet Opera ve Balesi Korosu, bu
kez şef Gürer Aykal yönetimindeki Borusan Filarmoni Orkestrası ile birlikte
dinleyicilerin karşısına çıktı.
Arjantinli besteci Ariel Ramirez'in Misa Criolla başlıklı yapıtı ilk kez 1964
yılında seslendirilmiş. Latin Amerika'nın zengin müzik birikimiyle, binlerce
yıllık missa geleneğini ustaca kaynaştıran bu yapıt, insanın Tanrıya yakarışının
her kültürde aynı olduğunu ustaca vurguluyor.
Vokal müzik yapıtlarının en tanınmışlarının başında gelen Wolfgang Amadeus
Mozart'ın Requiem'i bestecinin son eseri olmasının yanı sıra, yarım kalmış
olmasıyla da ünlüdür. Mozart'ın bu ölümsüz yapıtı, dünyanın dört bir yanındaki
tarihi mekanların ardından bu kez de Ayasofya'da müzikseverlerle buluştu.
Ayasofya Müzesi'nin kapılarını 31. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali'ne
açması; "Sanatçılar eşsiz elçilerdir. Onların yapıtları farklı kültürler
arasında güçlü iletişim köprüleri kurar, siyasi gerilimleri ve çatışmaları en
aza indirger. Çünkü yalnız sanat her türlü önyargıyı ortadan kaldıracak evrensel
dile sahiptir" söylemine çok anlamlı bir gönderme yapmaktadır. Bir kültür kenti,
bir hoşgörü kenti, bir barış kenti olarak İstanbul'u bir kez daha dünya
gündemine yerleştirmektedir.
Ayasofya Müzesi Konseri, 3 Temmuz tarihine kadar İstanbul'un tarihi mekanlarında
devam edecek olan 31. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali'nin doruklarından
birini oluşturacak.
Bu konserin Ayasofya Müzesi'nde yer alması ile ilgili açıklama
ve İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı'nın 31. Uluslararası
İstanbul Müzik Festivali Açılış Konuşması aşağıdadır:
Herşeyden önce, Ayasofya'nın bir ibadet yeri değil, bir müze
olduğunu belirtmek isterim. Her iki dinin, Müslümanlığın ve Ortodoksluğun
duyarlı olduğu bu tapınak, bilindiği gibi, Cumhuriyet'in laik, tarafsız, çağdaş
uygarlığa uygun tutumunu yansıtmak için 1935'te Atatürk tarafından müzeye
dönüştürülmüştür. Üstelik burada herhangi bir müzik değil, büyük Türk tasavvuf
ozanı Yunus Emre'yi konu alan Adnan Saygun'un Oratoryo'su ile Mozart'ın
Requiem'i (İsa'ya Ağıt) çalınacaktır.
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın, 31. Uluslararası İstanbul Müzik
Festivali'nin açılış konserini burada düzenlemek istemesinin nedeni, 550 yıldır
İstanbul'da sürüp gelen hoşgörüyle bir arada yaşama kültürünü dünyaya yansıtmak
içindir; yoksa Vakıf konser verebileceği bir yer bulamadığı için Ayasofya'yı
seçmiş değildir.
Açıklamanızdaki tutumu sergilemeniz, belki de büyüklerin sözünü dinlemeye
alışkın halkımızı tepkili davranışlara da sürükleyebilecektir.
Bana göre, dinlere saygı göstermek, müzeye dönüştürülmüş tapınaklarda çağdaş
uygarlığa yakışır bir biçimde etkinlikler düzenlemek; sanatın, müziğin, bilimin
evi durumuna getirmektir. Yalnız onlar da değil, geçmişi on bin yılı aşan
Anadolu kültür zenginliklerinin tanınması için devletin büyük yatırımlarla
gerçekleştirdiği, binlerce dinsel varlığın, sanat tarihi örneğinin bulunduğu 200
müze, 750 ören yerindeki ölü toprağı kaldırılmazsa, genç kuşaklara çekici
kılınmazsa, buralar yalnızca kaynak yaratan turistik yapılar olarak görülürse,
bugün olduğu gibi, buraların yanından bile kimse geçmez. Oysa, sanıyorum, dinsel
örgütlerin de, kültür kuruluşlarının da amacı, genç kuşakların inançlarını,
kültürlerini öğrenmelerini sağlamak, onları bu konularda bilinçlendirmektir.
Bernard Shaw'un bu konudaki ilginç bir sözünü anımsıyorum: "İnancınıza,
kültürünüze, sanatınıza, biliminize sahip çıkmazsanız, bütün yapılarınız
turistik otellere dönüşebilir, sizler de birer garson oluverirsiniz".
Bu konserin Aya Sofya'da verilmesinin nedenlerini ayrıntılı olarak açıkladığım,
dün gece Festival'in açılışında yaptığım konuşmayı ilişikte sunuyorum.
Saygılarımla,
Şakir Eczacıbaşı
Yönetim Kurulu Başkanı
31. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali Açılış Konuşması
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, kuruluşunun 31'inci yılına girerken, İstanbul'un
Osmanlılarca alınmasının 550'inci, Türkiye Cumhuriyeti'ninse 80'inci yılını
kutluyoruz... Tarihimizin bu en önemli iki olayı, birer kültür devrimi
niteliğini de taşıyor.
Fatih Sultan Mehmet, geniş görüşlü, uygar düşünceli, şiir yazan bir sultandı ve
Osmanlı Devleti'nin kültür alanında modernleşmesine öncülük etmişti. İstanbul'u
aldıktan sonra İtalyan hümanistleri ve Bizanslı bilginleri sarayında toplamış,
birçok Yunanca ve Latince yapıtların da bulunduğu büyük bir kitaplık kurmuştu.
Venedik'ten getirttiği Bellini'ye Topkapı'nın duvarlarını fresklerle süsletmiş,
kendi portresini de yaptırmıştı. Fatih Camisi'nin çevresinde kurduğu sekiz
medrese, yüz yıl boyunca İmparatorluğun en ileri öğretim kurumları olmuştu.
Türk toplumunun bin yıldır yer aldığı İslam kültür çevresinden Batı kültür
çevresine, Ortaçağ'dan Yeniçağ'a, tarım toplumundan sanayi toplumuna, çağdaş
uygarlığa geçişini gerçekleştiren Atatürk şöyle diyordu: "Türkiye
Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür.... Ulusumuz çağdaş uygarlığın bütün toplumlara
sağladığı yaşam araçlarını özde ve biçimde bir bütün olarak gerçekleştirmek için
kesin kararını vermiştir. Ulus, yenileşme ve gelişme alanında gösterdiği
çabaların türlü karaçalmalar yüzünden bir an bile duraklamaya uğramasına izin
vermemek azmindedir."
İstanbul'un alınmasından hemen sonra, Rum Ortodoks Kilisesi'nin patriğine
Hıristiyan inancının temel ilkelerine ilişkin bir yapıt hazırlatıp Osmanlıcaya
çevirten Fatih'in döneminden başlayarak, Cumhuriyet'e değin tüm inançlar,
soylar, kültürler İstanbul'da bir arada, barış içinde yaşayabilmişlerdir.
31'inci Müzik Festivali'nin ilk konseri, Bizanslıların 900 yıl, Osmanlılar'ın
ise 450 yıl süresince en önde gelen tapınağı olarak kullanılan ve Cumhuriyet'ten
sonra bir müzeye dönüştürülen Aya Sofya'da gerçekleştirilecek. Başta Büyük Sinan
olmak üzere, Osmanlı mimarlarının örnek aldığı Aya Sofya, Hıristiyanlığın
simgelerinden biri olmuştu. Aya Sofya Konseri'nin Batı ülkelerinde yaygın bir
ilgi uyandıracağına inanıyoruz. İstanbul'un hoşgörü dünyasını yansıtmak için de,
festival boyunca Ermeni, Musevi, Katolik yurttaşlarımız kendi tapınaklarında
konserler verecekler. Gelecek yıl, bu girişimimizi daha da geliştirerek,
programa Ortodoks Rumların Aya Triada Katedrali'nde, Müslümanların'sa
Sultanahmet Camisi'nde dinsel müziklerini sunmalarına yer vermeyi umuyoruz.
Önceki yıllarda Festival'e katılan ve izleyicilerin büyük beğenisini kazanan,
Fabio Biondi yönetimindeki Europa Galante konserinde, Vivaldi'nin Bayezid
Operası'ndan bölümler de seslendirilecek. Emre Aracı'nın İstanbul Oda
Orkestrası, Osmanlı sultanlarının bestelerinden örnekler çalacak. 1847'de Sultan
Abdülmecit'in isteği üzerine Franz Liszt'in İstanbul'da verdiği konseri, 156 yıl
sonra Yıldız Sarayı Tiyatrosu'nda, Liszt uzmanı Kenneth Hamilton yineleyecek.
20 ülkeden 800 dolayında sanatçının katıldığı 31'inci Uluslararası İstanbul
Müzik Festivali'nde 35 konser yer alıyor. Bu akşam Cumhuriyet'in 80. Yılı
dolayısıyla, Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası,
Cumhuriyet döneminin önde gelen Türk bestecilerinden örneklerle, Vakfımızın
kurucusu Nejat Eczacıbaşı adına İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı'nın
düzenlediği yarışmada birinciliği kazanan Yiğit Aydın'ın Orkestra Süiti'ni
seslendirecek.
Sanatseverlere coşku dolu bir festival dilerken, başta Kültür ve Turizm
Bakanımıza, İstanbul Valiliğine, Büyükşehir, Beyoğlu ve Şişli Belediyelerine,
şenliğe katılan tüm sanatçılara, destekçi kuruluşlara ve bu yıl da Festival
Sponsorluğunu üstlenen Eczacıbaşı Topluluğu'na şükranlarımızı sunuyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Erkan Mumcu'yu açış konuşmalarını yapmaları ve
sponsor kuruluşlara ödüllerini vermeleri için sahneye davet ediyorum.
Şakir Eczacıbaşı
Yönetim Kurulu Başkanı
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı
|