| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları

"Harman köşesinde yayınlanmıştır" 27.05.1997 M.Sinan Oymacı - netyorum.com / Sayı: 96

AKSESUAR

Çoklu ortam bilgisayarlarında kullanılan, aksesuar olarak adlandırılan yan ürünlerin kalitesine hiç dikkat ettiniz mi? Bir başka deyişle, bilgisayarınızda bulunan ses kartının kalitesi ne kadar önemli? Ses kartınız iyi ise kullandığınız hoparlörler ne durumda? Yoksa, benim için önemli değil, iş görsün de, nasıl olursa olsun diyenlerden misiniz?

Türkiye’ye yeni yeni getirilmeye başladılar. Yurt dışında, özellikle bilgisayarlardaki ses kartlarına bağlanmak üzere çok fazla hoparlör çeşidi görmek olası. Hoşça vakit geçirmek veya eğlence amaçlı kullanılan bilgisayarların en önemli parçalarından birisini, ses kartı ve hoparlörler oluşturuyor. Kaliteli hoparlörlere ödeyeceğiniz bedel, 150 Amerikan Dolarından, 400 Amerikan Dolarına kadar değişebiliyor. Doğal olarak, bu kadar uç noktaya çıktığınızda, elde ettiğiniz performans, normal bir müzik setinden alacağınız sesi sağlıyor. Eklememiz gereken bir şey daha var. Ses kartı için de bir bu kadar ödemek.

Çoklu ortam bilgisayarlarında dikkat edilmesi gereken husus, ödediğiniz bedel ne kadar yüksek ise, genelde, aldığınız sistemde kullanılan parçaların o kadar kaliteli olması. Bugün, 25 Dolardan, 300 Dolara kadar değişen yelpazede ses kartı, 40 Dolardan, 300 Dolara kadar değişen yelpazede grafik kartı bulmanız olası. Doğaldır ki, hiçbir zaman alt fiyat kademesindeki bir üründen, kaliteli çoklu ortam hizmeti bekleyemezsiniz. Peki farkı nasıl anlayacaksınız. Bunu anlamanın tek yolu, pahalı bulduğunuz bir sistemi, bütçeniz yetmediği için alamayacak bile olsanız, gidip incelemeniz. Performansını, kalitesini gözlerinizle görüp, kulaklarınızla işitmeniz. Ne kaybedeceğinizi çok rahat anlayabilirsiniz. Ondan sonra hangi sistemi isterseniz alın. Ancak, önce, ne kaybettiğinizi bilmenizde yarar var. Elinizde olanın olanaklarını bilin, fakat, alternatifleri ve daha iyiyi aramaya devam edin. Zaman içinde, sistemin belli kısımlarını yenileyerek, arzu ettiğiniz kalite ve performansa ulaşabilirsiniz.

Belli bir noktaya eriştiğinizde, en azından bir sene bunu koruyun. Hiç olmazsa, bu dönemde, rahat rahat çalışabilirsiniz. Çünkü, sistemde yeniliğe doğru gidecek bir değişim aradığınızda, başınız daha çok ağrıyacak. Bu ne demek? Yeni sürücüler, birbiri ile uyum sağlamayan donanımlar, işletim sisteminin uyumsuzlukları ile geçecek günler. En zevkli kısım ise, bütün bu parçaların bir araya getirilip, düzgün bir şekilde çalıştırılabilmesi. O noktadan sonra, her türlü çabaya değdiğini görüp, sistemden keyif alabilirsiniz. Bütün sorun, neyi aradığınızı, nasıl bir performans ve kalite aradığınızı bilmekte. Bunun bedelini ödemeye hazır olduktan sonra, korkmanıza gerek yok.

Bir de soru; “Speaker” ‘a hoparlör dedik, peki; “Sub Woofer” ‘a ne diyeceğiz.

* * * * *

Bir anda, sinema salonunu sessizlik kapladı. “Jude” filmini seyrederken, ikinci yarıdaki bir sahnede karşılaşacağınız durumdan söz ediyorum.

Başrollerini, Christopher Eccleston ile Kate Winslet’in paylaştığı filmin yönetmeni, Michael Winterbottom. İngiliz yazar, Thomas Hardy’nin (1840-1928) eserinden beyaz perdeye uyarlanmış filmde, yönetmen, pek çok filmde, seyirciye gösterilmeye cesaret edilemeyen sahneleri, cesurca, gözler önüne seriyor. Her ne kadar, rahatsız edici olsalar da, ağır tempolu bir fimin izleyicide bırakacağı etkiyi, yükseltiyor.

Film, eski İngiltere’de, bir taş oyma ustası olan Jude’un, gençliğinden itibaren yaşadıklarını anlatıyor. Bu yaşamın içinde, ilk evlilik, ardından karısının kendisini bırakıp gitmesi, bu arada kuzenine ilk görüşte aşık olarak, evlenmeden birlikte yaşamak var. O dönemin İngiltere’sinde evli olmayan çiftlerin karşılaştıkları, çocukları ile çektikleri, çarpıcı bir şekilde aktarılıyor. Filmin müzikleri, klasik müzik tutkunlarını tatmin edecek şekilde. Herkesin zevkle izleyeceği türden bir film değil. Ancak, sinema sanatına ilgi duyanların kaçırmamasında yarar var. 

* * * * *

İngiliz filozof, Herbert Spencer’e (1820-1903) göre; “Hiç kimse, herkes tamamen özgür olmadan, özgür olamaz. Tamamen ahlaklı olmadan, ahlaklı olamaz. Hiç kimse, herkes tamamen mutlu olmadan, mutlu olamaz.”

Toplumun çıkarlarını göz önüne alarak, ne verebileceğimizi düşünerek, yaşamaya alışmalıyız. Bir gün, beklediklerimiz gerçekleşecektir.

M.Sinan Oymacı
TRIO Çözüm Evi Bilişim Hizmetleri A.Ş.
elektronik posta: sinanoym@triosh.com


Yorum Ekle Yorumları Listele
96. Sayı önceki yazı 96. Sayı sonraki yazı
Geçmiş Zaman Olur ki Önceki Yazı Geçmiş Zaman Olur ki Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye