EĞİTİM
Bir dağın yamacında, "Al götür beni," dercesine
pırıl pırıl parlayan kayayı gördüğünde, ondan eşsiz bir sanat eseri yaratabileceğini
sezinlemiş heykeltıraş. Yardım çağırıp, kayayı eve taşıttıktan sonra,
heyecanla kollarını sıvayıp işe koyulmuş.
Büyük olduğunu düşünüp, iki eşit parçaya böldüğü kayayı yontmaya başladığında,
ince ve titrek bir sesin canhıraş bağırdığını duymuş: "Hey, ne yaptığını
sanıyorsun sen? Canımı acıtıyorsun Bana dokunmanı istemiyorum. Halimden memnunum
ben!" Şaşıran heykeltıraş, onu bir yana koyup merakla diğer yarıya el atmış.
Bakmış ki ses çıkmıyor, şevkle çalışmaya dalmış. Yorulup mola verdiğinde,
kayadan sitemkâr bir itiraz yükselmiş: "Niye durdun öyle birdenbire? Bunu benim
iyiliğim için yaptığını biliyorum. İstenmeyen yerlerimi yontmaya devam et lütfen."
Heykeltıraş, bu cömert ve yüreklendirici sözler üzerine gecesini gündüzüne
katarak, gerçek bir sanat harikası yaratmış. Coşkuyla, tutkuyla yapıldığı belli
olan heykel, nefes kesen bir güzellikteymiş. Her bakan, Tanrı'nın değişik bir çehresini
görmekteymiş. Sonunda, sırf onun için tapınak inşa edilmiş.
Yüksekçe bir yere yerleştirilen heykeli gül yapraklarıyla süslemeye gelen rahip, üzerine
çıkabileceği bir merdiven aramış. Bulamayınca, köşede duran kaya parçasını
basamak yapmış. Bu şekilde kullanılmaya içerleyen kaya, öteki yarısına seslenmiş:
"Anlayamıyorum doğrusu, bütün gün benim üstüme çıkarak seni süslediler.
Niye ki?"
Heykel, tatlı bir edayla cevap vermiş: "Anlayamazsın tabii. Çünkü sen, değişmek
istemiyorsun. Heykeltıraşa izin verseydin, benim yerimde sen olacaktın. Ne yaptığını
bilmesem bile, güvendim ona. Yediğim her darbede, sabretmem gerektiğini düşündüm.
Ve bedenimden kopup giden parçalarla birlikte yavaş yavaş güzel bir heykele dönüştüğümü
fark ettim. Yontulurken; törpülenip parlatılırken çektiğim tüm acılara değdi. Özümdeki
cevher, insanları büyüleyen bir ilham kaynağı haline geldi Şimdi anladın mı?
|