KELEBEK
Büyüyorum zalim bir kalbin
acımasız atışları arasına sıkışmış duygularımı kurtarmaya
çalışırken... büyüyorum zamansız bir dokunuşun gölgesini tenimden
atmaya uğraşırken. Salınımına bırakıyorum bedenimi müziğin ritmine
kapılıyorum farkına varmadan terk etmek isterken maziye kazıdığım
onca güzel resmi. Anlamını yitiren sözlerin büyüsünü ufak
tebessümlerin sahteliğine saklıyorum kimse fark etmesin diye.
Görmezden geliyorum aynadaki yalvaran gözlerimi, duymazdan geliyorum
çığlıklar atan yüreğimin sesini.
Yalan... yaşanmışlığın verdiği tecrübe mi doğru olan yoksa
bilinmezliğin verdiği gizem mi? Hangisi toplayacak parçaları dört
bir yana saçılmış kalbimi, hangisi uyandıracak beni bu kabus dolu
uykudan, hangisi gösterecek ki aslında uğruna savaş verdiğim her şey
yalan... inanmak istiyorum sözlerine, bilmek istiyorum ki
güvensizliğim boşuna. En saf halimle açtığım kalbimin, bedenimin
acımasız bir “yabancı”da olduğunu düşünmek istemiyorum.
Tekrar görmek istemiyorum ağlayan gözlerimi sonu gelmez gecelerde,
istemiyorum en tanıdık, en mutlu şarkıları lanetlemeyi, gitmemeyi
beraber kocaman bir sevgi büyüttüğümüz o kumsala... istiyorum ki
içtiğimiz ilk şarabın tadı gibi bizim olsun her an, her yaşanan.
İstiyorum ki en sinsi bakışlara kalkan olsun küçücük kalplerimizde
büyüttüğümüz sevgimiz.
İstiyorum ki o kadının sözleri gerçek olsun...
Silmeliyim belki de seni hiç arkama bakmadan geçmişime gömmeliyim
hatırladığımda beni mutlu eden anları yaşatmalıyım belki sadece her
şey anlamını kaybetmesin diye. Kelebeğimizin ömrü belki de bu
kadardır. Rüzgarın önüne düşmüştür belki bu sefer, gücü kalmadığı
için kendi yolunu çizmeye.
Ayrılık vakti mi meleğim? Belki....
Ayşe Önder |