| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları


İHTİRASLI MENEKŞE


 

Büyük bir bahçede, diğer çiçeklerle birlikte huzur içinde yaşayan, çok güzel ve mis kokulu bir menekşe varmış.

Bir sabah, çiğdem tanelerinin ıslattığı başını yukarıya kaldırıp bakmış. Çok uzun ve harika bir gülün, yanında sanki bir zümrüt lamba gibi yukarıya doğru süzüldüğünü görmüş.

Mavi dudaklarını açmış ve " Ben ne kadar şanssızım. Bunca çiçek arasında en zavallı durumda olan benim. Doğa beni çok kısa boylu ve zayıf yaratmış. Yere öylesine yakınım ki başımı kaldırıp yukarıya bakamıyorum. Güller gibi yüzümü güneşe de çeviremiyorum" demiş.

Komşusunun bu sözlerini duyan gül gülmüş ve demiş ki " Ne kadar garip konuşuyorsun? Sen çok şanslısın. Ama farkında değilsin. Doğa seni harika bir koku ve güzellikle ödüllendirmiş. Bunları pek çok çiçeğe vermemiş. Şimdi deminki düşünceleri aklından çıkar ve elindeki değerlere şükret. Unutma ki kendini küçümseyenler cezalandırılır."

Menekşe yanıtlamış; "Sen, beni teselli etmeye çalışıyorsun. Çünkü benim özlem duyduğum şeylere sen sahipsin. Üzgün birinin kalbini okşamaya çalışmak; şanslı biri için çok kolaydır. Ama güçlü birininin zayıflar arasında bir öğüt verici gibi durması da çok acımasızcadır."

Doğa, menekşe ile gül arasında geçen bu konuşmayı duymuş; yaklaşmış ve demiş ki "Sana neler oluyor sevgili kızım, menekşe? Sen şimdiye dek çok tatlı ve mütevaziydin. Senin kalbine de aç gözlülük ve hırs girip duygularını mı incitti?"

Menekşe yalvaran bir sesle; " Oh! Yüce ve merhametli annem, senden tüm kalbimle rica ediyorum; lütfen dualarımı kabul et ve bir tek gün için gül olmama izin ver."

Doğa yanıtlamış; "Ne istediğini bilmiyorsun. Bu kör ihtirasının arkasında ne gibi felaketler olacağının farkında değilsin. Gül olunca çok üzüleceksin ama pişmanlığının bir faydası olmayacak."

Ama menekşe ısrarlıymış. " Beni bir gül yap, başımı gururla yukarıya kaldırayım."

Doğa tekrarlamış; "Sen, asi ve cahil menekşe. Senin istediğini yerine getireceğim. Ama başına bir felaket gelirse, asla bana şikayet etmeyeceksin."

Sonra doğa esrarengiz ve büyülü parmağını uzatarak menekşenin yapraklarına dokunmuş. Menekşe, hemen başını diğer çiçeklerin arasında dimdik tutan bir güle dönüşmüş.

Akşam olduğunda, gökyüzü siyah bulutlarla kaplanmış ve sessizliği korkunç gök gürültüleri bozmuş. Ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmur ve şiddetli rüzgar kısa sürede bahçeyi esir almış. Fırtına, bitkilerin dallarını kırmış,k öklerini topraktan sökmüş ve uzun boylu olan tüm çiçeklerin gövdeleri parçalanmış. Sadece toprağa çok yakın olan kısa boylu bitkiler hayatta kalabilmişler. Bütün bahçe, rüzgarın ve fırtınanın gazabına uğramış. Tüm uzun ve büyük bitkiler yerde bitkin bir halde yatıyorlarmış. Sadece bahçe duvarının dibinde küçük bir menekşe grubu hayatta kalabilmiş.

Küçük bir menekşe başını kaldırmış ve çevresinde diğer bitkilerin yaşamış oldukları trajediyi gözden geçiririken şöyle demiş " Gördünüz mü? Fırtına o yaramaz çiçeklere ne yaptı?"

Derken bir başkası; "Evet, biz küçük ve toprağa yakınız. Böylece gökyüzünün gazabından kurtulduk" demiş.

Bir başkası; "Boyumuz kısa olduğu için fırtına bize ulaşamadı" diye söze girmiş.

Tam o sırada menekşelerin kraliçesi, kısa bir süre önce güle dönüşmüş olan menekşeyi görmüş. Zavallı, yerde çamurların içinde muhabere alanındaki sakatlanmış bir asker gibi yatıyormuş. Kraliçe, onun yerde durmakta olan başını tutmuş ve hafifçe kaldırmış. Sonra diğer menekşelere dönerek; "İşte evlatlarım! Aç gözlülüğün ve ihtirasın bir saatliğine bir güle dönüşmüş olan menekşeye ne yaptığını gördünüz. Bu görüntü sizler için ibret olmalı" demiş.

Ölmek üzere olan gül, geriye kalan son gücünü de toplayarak çok sessiz bir şeklide; "Siz kanaatkar ve uysal aptallar. Ben fırtınadan hiç korkmadım. Dün, ben de sizler gibi halimden memnun, kanaatkar bir menekşeydim. Ama bu yetinme, benim varlığımla yaşamın fırtınaları arasında bir engeldi her zaman. Ben de şu anda sizin yaşadığınız yaşamı sürdürüyor olabilecektim. Korku içinde toprağa tutunmuş olarak. Bütün menekşelerin yaptığı gibi kışın geçmesini, karın beni sarmalamasını ve ölüme götürmesini bekleyecektim. Oysa ben, şimdi mutluyum çünkü bu küçük dünyadan çıkıp evrenin esrarlı dünyasına geçtim. Ama bunu siz yapamadınız henüz. Ben aç gözlülüğe tepeden baktım. Evet aç gözlülüğün doğası benden çok daha yüksekti ama gecenin sessizliğini dinlerken, bu dünyanın da konuşmalarını duydum. 'Varlığın gerisindeki tutku var oluşumuzun gerekli amacıdır' diyordu. İşte o anda ruhum baş kaldırdı ve yüreğim varlığımın sınırlarını zorlamaya başladı ve farkettim ki; uçurum, yıldızların şarkısını duyamaz ve işte o an küçüklüğümle savaşmaya karar verdim ve içimdeki hasretin de yaratıcı bir isteğe dönüşmesine dek bu savaş sürdü. Ve bizim o sonsuz düşlerimizin güçlü nesnesi olan Doğa, benim isteklerimi kabul etti ve o sihirli parmaklarıyla beni bir güle dönüştürdü."

Gül, bir süre sessiz kalmış ve sonra giderek zayıflayan bir sesle; başarı ve gurur dolu bir edayla: "Bir saat de olsa çok onurlu bir gül gibi yaşadım, bir kraliçe gibi var oldum ve dünyaya bir gülün gözleriyle baktım. Yıldızlı ve parlak gök yüzünün fısıltılarını bir gülün kulakları ile işittim ve o ışıkların zerrlerine bir gülün dokunuşuyla dokundum. Aranızda biyle bir şeyle onurlandırılılmış olanınız var mı?"

 Bunları söylediken sonra başını önüne eğmiş,öksürür gibi bir sesle devam etmiş; "Şimdi öleceğim, ama ruhum amacına ulaşmış olacak. Dünyamı doğduğum o küçük delikten çok daha fazla genişlettim. Bu yaşamın desenidir. Ve bu varlığın sırrıdır."

Sonra, gül titremiş, taç yapraklarını usulca kapatmış ve dudaklarında son derece mutlu bir gülümseyişle son nefesini vermiş. Bu gülüş; bir zafer ve Tanrı'nın ona verdiği tüm güzelliklerin gülüşüymüş...

Khalil Gibran

çeviren: Doğugül Kan
e-posta: gul_kan@hotmail.com

 

Yorum Ekle Yorumları Listele
159. Sayı önceki yazı 159. Sayı sonraki yazı
Dostluk ve Sevgi Önceki Yazı Dostluk ve Sevgi Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye