| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları


YARIM KALAN AŞK
 

Rasim bir akşam okuldan döndüğü vakit kendi adına gelmiş bir zarf buldu. İçinde çiçekli bir kağıt üstüne şu satırlar yazılıydı: "Rasim Bey, ben sizi uzaktan uzağa seven bir genç kızım. Çok güzel olduğumu korkmadan söyleyebilirim. Dünyada en büyük emelim sizin tarafınızdan sevilmek ve sizin eşiniz olmaktır. Fakat yaşlarımız çok küçük olduğu için zannederim ki birkaç sene beklemek gerekecek. Şimdilik kendimi size
tanıtmayacağım. Mektuplarınızı ..... adresine taahhütlü olarak gönderiniz. Benim çok mutaassıp bir beybabam vardır ki çok az sokağa çıkmama izin verir. Bununla birlikte belki bir gün ayaküstü görüşebiliriz. Kendimi şimdiden sevgiliniz ve nişanlınız saydığım için sizinle görüşmeyi fena ve ayıp bir şey saymıyorum. Evde yalnızlıktan çok canım sıkılıyor. Mektuplarınız benim için bir teselli olacaktır..."

16 yaşına gelmiş her okul çocuğu gibi Rasim için de hayatta sevilip sevmekten daha önemli bir şey yoktu. Bu mektubu okur okumaz yüreğine bir ateş düştü. Tanımadığı bu kızı deli gibi sevmeye başladı. O gece
sinemaya gidecekti, vazgeçti, erkenden odasına çekilerek kendisini seven bu genç kıza uzun bir mektup
yazdı. Mektubu posta kutusuna attığı zaman birdenbire on yaş büyümüş gibi gurur duyuyordu. Adının Bedia
olduğunu söyleyen bu genç kız, Rasim'in mektuplarına düzenli olarak yanıt veriyor, eğer bir iki gün geciktirecek olursa kıyametleri koparıyordu: "Sizi ne kadar sevdiğini ve sizin mektuplarınızdan başka
tesellisi olmadığını söyleyen bir zavallı kızın gözlerini yollarda bırakmak doğru olur mu? Hem mektuplarınızı çok kısa yazıyorsunuz. Bir rica daha: Mektuplarınızı biraz okunaklı yazıyla yazamaz mısınız?"

Genç okullu akşamları erkenden odasına kapanıyor, sevgilisine kendini beğendirmek için saatlerce müsveddeler yaparak, kitaplar gibi uzun mektuplar yazıyordu. Bedia aynı zamanda meraklı bir kızdı. Bazen
şöyle sorular sorduğu da oluyordu: "Evlendiğimiz zaman balayımızı geçirmek için acaba İtalya'ya mı gidelim,
İsveç'e mi? Bu iki memleket acaba nasıldır? Halkı nasıl yaşar ne iş görür? Oralara gitmek için hangi denizlerden hangi memleketlerden geçilir?" Ya da "Sen Abdülhak Hamit Bey'in Esber'ini okudun mu? Nerelerini en çok beğendiysen yaz da ben de okuyayım..."

Genç okullu nişanlısına karşı küçük düşmemek için coğrafya ve edebiyat kitapları karıştırıyor, onun istediği bilgiyi toplamak için günlerce çırpınıyordu.

Bedia bir mektubunda ona şöyle darıldı: "Sizinle muhakkak görüşmeye karar vermiştim. Dün okul dönüşünde
yolunuzu bekledim. Fakat bir genç kızın sevgilisi olduğunuzu hatırlamamış, çok fena giyinmiştiniz. Üstünüz başınız, ayakkabınız çamur içindeydi. Çocuk gibi arkadaşlarınızla mı boğuştunuz acaba? Bunu görünce sizi mahçup etmekten korkarak yanınıza gelemedim."

Rasim fena halde utandı ve üzüldü. O günden sonra olağanüstü dikkat ve özenle giyinmeye başladı.

Bedia bir kere de onun okuldan çıkar çıkmaz eve gitmemesinden, geceye kadar sokakta dolaşmasından
şikayet etmişti. Acaba kendisi evde onun için ağlarken o başka kızların peşinde mi geziyordu?

Rasim dünyada Bedia'sından başka hiçbir kızı sevemeyeceğini yeminlerle yazdı ve sokakta dolaşmaya, tesadüf ettiği kızlara göz ucuyla bile bakmaya cesaret edemez oldu.

Bir akşam Rasim'in annesi Nedime Hanım kocası Ahmet Bey'i matemli bir çehre ile karşıladı, ağlamaklı bir
tavırla "Ah Bey, başımıza gelenleri sorma. Oğlumuza Bedia adında bir kız musallat olmuş. Bugün Rasim'in
odasını düzeltirken mektuplarını buldum. Evladımız elden gidiyor. Bir çare bul," diye sızlandı.

Ahmet Bey'de hiçbir meraklanma işareti görünmüyor, tersine kıs kıs gülüyordu. Sesini alçaltarak "Korkma Hanım," dedi, "oğlana aşk mektuplarını yazan kız benim! Oğlandaki haylazlık arttıkça artıyordu. Ne okuldaki
öğretmenler, ne ben, bütün gayretimize rağmen, ona doğru dürüst yazmayı bile öğretemiyorduk. Nihayet
düşüne düşüne bu çareyi buldum. Rasim'in kıza yazdığı mektuplar sayesinde yeni yazıyı mutlaka öğreneceğinden ve bu sene sınıf geçeceğinden eminim. Doğrusunu istersen, ben de eski yazıyı bir zamanlar sana mektup yaza yaza öğrenmiştim."

Reşat Nuri Güntekin

Not: Sayın Emre Koz'a teşekkür ederiz.
 

 

Yorum Ekle Yorumları Listele
150. Sayı önceki yazı 150. Sayı sonraki yazı
Dostluk ve Sevgi Önceki Yazı Dostluk ve Sevgi Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye