| Önsöz | Arama | Üyelik | Sohbet | Alış-Veriş | www.netyorum.com   
Ajanda
Seçtiklerimiz
Arşiv
Yazarlar
Yorumlar

Bölümler

Köşe Yazıları
Teknoloji
Sanat
Soru & Cevap
Dostluk & Sevgi
Eğlence
Geçmiş Zaman Olur ki

Konular

Sinema
Müzik
Kitap
Sözler
Oyunlar
Ürünler
Mekan
 
 
Reklam Fiyatları

İzleyici Mesajları

Elektronik posta :
bilgi@netyorum.com

 
 
Bu sayfayı arkadaşınıza göndermek için tıklayın.

 
 
Açılış sayfası yapmak için tıklayın.

Sık kullanılanlar listesine eklemek için tıklayın.

 

Eski Sayıları


HAYATI KİMLER MAHVEDER?


 

Bir hayatı ve bütün hayatları benciller mahveder. Çünkü bencillik gözü kör eder. Bencillik; kendisinden ve kendisinin gördüklerinden başka şeyleri göstermez kişiye ve başkalarının da hep öyle düşündüğünü, hep öyle gördüğünü sanır. Kendisinin başkalarına yaptıklarını, başkalarının da kendisine yapacağının korkusuyla yaşar ve; hayatı hem kendine ve hem de başkalarına zehir eder. Yazar Cezmi Ersöz’ün de dediği gibi; “... Kararmışsa gönlü insanın, nereye baksa orada kararmış gönüller görüyor... Dibe vurmuşsa hayatı, kimi görse dibe vurmuş sanıyor...

Hayata bencillik penceresinden bakmayanları, bakamayanları bir türlü anlayamaz bencil. Anlamak istemez belki de. Bu konu üzerinde düşünmek bile istemez, korkar, ödü kopar böyle bir düşünceyi kafasında misafir etmekten. Ve bencilliği büyüdükçe büyür, büyüdükçe büyür. Yüreğini, beynini ve hasılı bütün dünyasını istilâ eder. Esirliği içinden çıkılmaz bir hâl alır. Kendisi bencilliğin esiri olduğu gibi, kendisi gibi olmayan bütün insanları da bencilliğin ve bencilliğinin esiri kılmak ister.

Hayatı kimler mahveder?

Bir hayatı ve bütün hayatları benciller mahveder.

Hayatı sadece kendine tanınmış bir hak olarak gören ve başka hayatlara hayat hakkı tanımayan, hayatın ne demek olduğunun farkında olmayanlar mahveder.

Onlar ki; başkalarının hayatlarını mahvettikleri gibi bu arada kendi hayatlarını da mahvederler. Oysa ki hayat, ancak başka hayatlarla birleştirildiğinde, başka hayatların güzelliği ve düşünceleriyle karıldığında gerçek anlamını kazanır. Yaşanana ancak o zaman hayat diyebiliriz.

Enerjisine, büyüsüne, sevgisine, merhametine; başka hayatların enerjisini, büyüsünü, sevgisini, merhametini karıştırmayan hayatlar ne biçim hayatlardır ve ne kadar yaşamışlardır ki zaten?

Zira hayat, başka hayatların ellerinden tuttuğu, başka hayatların acısıyla sarsıldığı ve başka hayatların gücünü yüreğinde hissettiği, başka hayatlara sevgi beslediği kadarıyla hayattır ve böylece; hissetmesini, anlamasını, düşünmesini, kendisini başkalarının yerine koymasını ve sevmesini öğrenir. Böylelikle başka hayatları da kavrar ve büyükçe bir hayat olur.

Sevgileri benciller yok eder. Dayanamazlar sevemedikleri için sevgilerin büyüklüğüne, yüceliğine güzelliğine... Şair Hüsrev Hatemi de diyor ya “Sevgi Rubaisi” başlıklı şiirinde:

Sevgi, acıyı öğrenmektir
Tüm bencilliklerden iğrenmektir
Bir özge kurbanlığa olup talip
Her an, her saniye doğranmaktır


Ve bilinmelidir ki; “Sevgi birliğe, bencillik yalnızlığa götürür.” (Shakespeare)

Hayatı kimler mahveder?

Bir hayatı ve bütün hayatları benciller mahveder.

Çünkü ne gülden anlarlar, ne gönülden... “Bu yüzden yumuşaklık nedir bilmezler / Bir gülün tenine değmedi hiç elleri” Hayatlarına hiç gül girmemiştir ve haberdar olmamışlardır gönlün sesinden, yankısından, ıstırabından, bir başkası için acı çekmenin farklılığından...

Ne mısra yaralamıştır onların yüreklerini, ne bir öykü iki damla yaş döktürmüştür gözlerinden... Bir hayatın bir hayattan kopup gitmesinin acısını, bir hayatın bir hayata karşılıksız bağlanmasının altında yatan gerçeği ve bir hayatın başka bir hayat için kendini feda etmesinin sırrını hiçbir zaman çözemezler. Bu zorluğa, bu darlığa ve bu yokluğa tahammülleri yoktur.

Ve bütün bu yazdıklarımızın onlar için önemi yoktur. Kendileri için yaşamanın ve bencilliklerinin benimsettiği bir dünya kurmanın peşindedirler hep. Bunun için bir cana kıymazlar belki ama, karşılarında erimesine de ses çıkarmazlar, göz yumarlar.

Yerleri ve üstlendikleri görev değişiktir onların... Bazen bir yönetici olur bu, bazen bir eş, bazen bir asker, bazen bir iş adamı... Bazen de, yetiştirmesi için eline teslim edilmiş gül gibi çocukları bencilliği yüzünden solduran bir öğretmen... En tehlikelisi de budur. Çünkü çocuklarımız geleceğimizdir ve bu kişi bencilliğiyle geleceğimizi karartmaktadır. Ve çocuklarımız bu tür kişilerin ellerinden bir an önce kurtarılmalıdır.

Hayatı kimler mahveder?

Bir hayatı ve bütün hayatları benciller mahveder.

Peki; yıkılmış, çok işe yarayacakken belki de hiçbir işe yaramamış ya da o hale getirilmiş; hayat için, insanlık için çok şey üretecekken, çok az şey üretmiş, belki de hiçbir şey üretememiş bir hayatın, hayatların hesabını kim verecek?

Hayatı sadece kendisi için tüketen ve hayatı hep kendisinin anladığı şekilde yürüten, bir anlamda kendi hayat anlayışını başkalarına dayatanlar bunun hesabını vermeyecekler mi? Kim soracak onlardan bunun hesabını? Ya da sorulur mu acaba onlardan bir gün bunun hesabı?

Hem sorulsa ne olur iş işten geçtikten, hayatlar harap olduktan, kaybedilenler geri gelmedikten, ömürler heder olduktan sonra... Neyin önemi kalır ve artık neyin önemi vardır bu andan sonra...

Şair Hüseyin Yurttaş’ın, “Albümü Kapatırken”den adlı şiirinin bir bölümünde söylediği gibi:

...

canlar canı canımız gidince
kalır ki yaprağın arasında
acısı iç karartan bencillikler
birer gül kurusu gibi
yalanların son belgesi olarak”

Hayatı kimler mahveder?


Bir hayatı ve bütün hayatları benciller mahveder.

O halde hayatı hayat kılmak ve hayatı hayat gibi yaşamak için bencilliklerimizden ve bencillerden kurtulmalıyız. Ya onlardan uzaklaşmalıyız ya da çıkarmalıyız onları hayatımızdan, çevremizden...

Onlar bencillikleriyle baş başa, yapayalnız ve dostsuz bir hayatı sürüyerek tüketirken, bizler hayatı ve güzelliklerini dostlarımızla paylaşarak tüketmeliyiz.

Şair Talip Apaydın’ın “Bencil” adlı şiirinde dediği gibi;

Bencillik en çürük yanımız
Her an çeker paçamızdan
Sıfır noktasına indirir bizi
Atlayıp geçersek ne iyi
Yoksa hiç olup kalırız

Gözümüz kör, kulağımız sağır
Susar içimizdeki insan sesi
Nice güzelliklere duyarsız
'Rab bana, hep bana'
Arsız otlara benzeriz

Hele kimilerini gördükçe
İnsanlığımızdan utanırız
Kim bilir belki de
Silkinip bir güzelce
Pisliklerden arınırız
” 

İsmail Bingöl

Not: Bu çalışmayı bize ulaştıran Sayın Elif Yıldırım'a teşekkür ederiz.

 

Yorum Ekle Yorumları Listele
146. Sayı önceki yazı 146. Sayı sonraki yazı
Dostluk ve Sevgi Önceki Yazı Dostluk ve Sevgi Sonraki Yazı
Her hakkı saklıdır. All rights reserved. netyorum.com © 2000-2005 İstanbul-Türkiye