BEBEĞİN MESLEĞİ
Nick, Edingurgh'da yaşayan bir
gençti. Ancak oradaki hayatı çok zordu; çünkü bir işi yoktu. Şansını
Londra'da denemeye karar verdi.
Oraya gittiğinde, orada da çok fazla şansının olmadığını farketti.
Çok üzüldü; parası yoktu, yiyeceği yoktu ve geleceği de yoktu.
Güzel bir günde Picadilly Circus'ta oturmuş, hem güneşin tadını
çıkarıyor, hem de kalabalığı izliyordu. Kalabalığın arasında, garip
davranışlı bir adam dikkatini çekti. Onu, dikkatle izledi ve onun
bir yankesici olduğunu anladı. Adam çok hızlıydı.
Bir süre daha onu izledi ve kısa bir süre sonra tüm hileleri
öğrendi. İşi ve yiyecek bir şeyi olmadığı için o adamı taklit etmeye
karar verdi. Çok
başarılıydı. Hiç kimse farketmeden; yiyecek alabileceği birkaç pound
çalmayı başardı. Daha
sonra Nick, bu işe devam etti. Oldukça yüklü bir servet edindi ve
ondan sonra dürüst bir iş aramaktan vazgeçti.
Her nasılsa diğer adam da ortalardan kaybolunca, tüm Picadilly
Nick'e kaldı. Bir gün
Nick, kendi sahasında iş yapan bir başkasını farketti. Bu genç bir
kadındı. İkisi rakip olmuşlardı. Nick, buranın kendi bölgesi
olduğunu iddia edince, kadın bunu hiç umursamadı. Ama Nick'e bölgeyi
ikiye bölmeyi önerdi. Böylece her ikisi de farklı bölgelerde
işlerini sürdürdüler.
Bir gün yemeğe çıktılar ve ardından kazançlarını birleştirmeyi
düşündüler. Daha sonra ev giderlerini azaltmak için aynı evde
yaşamaya başladılar ve sonra evet, evlendiler. Mary (kızın adı Mary
idi) hamile kaldı.
Nick haberi duyunca endişelendi çünkü artık Mary çalışamayacaktı ve
bu gelirin % 50 azalması demekti.
"Bebek olacağına göre iki katı daha fazla çalışmam gerekecek" dedi
ve gerçekten de daha çok çalışmaya başladı.
Mary onunla gururlanıyordu.
"Nick dünyanın en iyi yankesicisi; inşallah çocuğumuz da ona benzer
ve hatta ondan daha iyi bir yankesici olur."
Böylece bebeğin geleceğinin de garantide olacağını düşünüyordu.
Bebek doğunca Mary dehşet içinde bebeğin sağ elinin bir yumruk
halinde olduğunu gördü. Hiç kimse o yumruğu açamadı. Özürlü bir
bebekti. Nick ve Mary çok umutsuzdular. Tüm yaptıkları için
Tanrı'nın onları cezalandırdığını düşünüyorlardı. Bebeğe yardım
etmek için hırsızlıkla kazandıkları tüm parayı feda etmeye
hazırdılar. Birçok doktora ve kliniğe gittiler. Ama hepsi boşunaydı.
Bebeğin eli bir türlü açılamıyordu. Bir doktor, tanıdığı başka bir
doktorun yardım edebileceğini, bunun çok pahalıya mal olabileceğini
söyledi. Ama sonuç kesindi.
Hiç tereddüt etmeden bebeği ona götürdüler.
Doktor bebeği muayene etti. Nabzını ölçmek için kolundaki çok
değerli altın saati çıkardı. Bebeğin yanına masanın üzerine koydu.
Bu gerçekten çok pahalı altın bir saatti. Bir servet değerinde
olmalıydı. Bebeğin
muayenesi yarım saat kadar sürdü. Saati orada bırakıp ellerini
yıkamak için başka bir yere gitti.
Mary, saate baktı önce, sonra da Nick'e. Nick'te önce saate sonra
Mary'ye. Hiç paraları kalmamıştı; bu çok güzel bir iş olabilirdi ama
sessiz bir şekilde bunu yapmamaya karar verdiler. Bu çok özel bir
durumdu. Bebeklerinin durumu.
"Bebeğimizin geleceği buna bağlı, bunu riske edemeyiz" diye
düşündüler. Doktor
geri döndü. Saatini aradı... ama hayır saat yok olmuştu.
Sonra bebeğin yumruğunu açmayı başardı.
Evet saat oradaydı; avucunun içinde...
Üstelik saatle birlikte başka bir şey daha...
Ebe'nin yüzüğü...
çeviren: Doğugül Kan
e-posta: gul_kan@hotmail.com
|