PİŞMANLIK
Bu, Gerçek Bir Öyküdür...
Her zaman oldugu gibi gene bir kız ve bir oğlan vardı. Kız iyi
niyetli, çevresine neşe saçan, insanları seven biriydi. Oğlan da iyi
birisiydi. Kız oğlanı gerçekten çok seviyordu. Hayatında hiç kimseyi
onu sevdiği gibi sevmemişti. Oğlan da onu seviyordu ama hala
uçarıydı. Kızı sevse bile etrafta hala pek çok kız vardi...
Oğlanın davranışları kızı üzüyordu, ayrılıp barışıyorlardı. Ama bir
gün kızın hayatına başka biri daha girdi, kız bu oğlanı da seviyordu
ama diğerini sevdiği gibi değil. İkinci çocuk kızı gerçekten çok
seviyor, onu incinecek bir çiçek gibi görüyordu.
Aslında kız çok da hassas biriydi. İlk sevdiğinin yaptıklari onu
incitmiş, yormuştu. İkinci çocuk onunla evlenmek istedi. Kız
düşündü, ilk aşkını hala çok seviyordu.
Ona gitti ve evleneceğini söyledi. Tek eklediği; ilk çocuğun onu
sevdiğini söylemesiydi, ben seninle evlenirim demesine bile gerek
yoktu.
Çocuk; "sen bilirsin" dedi.
Kız, diğer çocukla evlendi. Kocası onu gerçekten deliler gibi
seviyordu. Çok mutluydu.
Diğer oğlan mı?
Başlangıçta pek önemsemedi ve başka kızlarla görüşmeyi sürdürdü,
ancak zaman geçtikçe hayatında bir eksiklik olduğunu fark etmeye
başladı. Başkalarıyla vakit geçirse de pek keyfi yoktu. Onu mutsuz
eden bir şeyler vardı. Sonunda bu mutsuzluğun kaynağının, hayatında
kızın olmaması olduğunu anladı. Tabii, bütün
bunlar hemen olmadı, aradan yıllar geçti. Çocuk dayanamadı ve bir
gün kızı aradı. Kız onu gayet olgun karşıladı. Çocuk onu görmek,
hatırını sormak istediğini söyledi.
Kız; "Tabii, işyerime gel ve bir çayımı iç" dedi.
Oğlan gitti, kız çok hoş bir bayan olmuş, yıllarla birlikte
güzelliği artmıştı. Kızdan gözlerini alamıyordu. Başta genel olarak
konuştuktan sonra, oğlan en sonunda dayanamadı ve evliliğinin nasıl
gittiğini sordu.
Kız, çok mutlu oldugunu, eşinin onu çok sevdiğini, önemsediğini
söyledi. Gerçekten mutlu olduğu her halinden belliydi.
Kız da onu sordu, neler yaptığını.
Çocuk, evlenmediğini söyledi.
Kız gülümsedi. Oğlanın gözlerinden pişmanlık okunuyordu.
Kız; "sana evleneceğimi söylediğim zaman bana sadece seni seviyorum
demen yeterliydi ama söylemedin" dedi.
Çocuk; "seni çok seviyormuşum, bunu sonradan anladım" dedi,
konuşmayı başka yöne çektiler, sonra vedalaşıp ayrıldılar.
Çocuk sonra başka hiç kimseyle evlenmedi, kızı sevdiğini anlamıştı
ama o hayatından çıktıktan sonra. Yanındayken ona değer vermemiş,
sevdiğini söylememişti. Buna gerek görmemişti. Oysa hiç kimse
sevildiği
söylenmeden gösterilmeden sevildiğini bilemezdi.
Hayatımızda yer alan kişilerin değerini onlar yanımızdayken bilelim,
hayatımızdan çıktıktan sonra çok sevdiğimizin farkına varsak bile
her şey için çok geç olabilir. Hayat o kadar kısa ki, hiç bir şeyi
tehlikeye atmaya degmez. Bugün sevdiklerinize "seni seviyorum"
deyin, onlara daha bir sık sarılın ki sonradan niye bunları yapmadım
diye pişman olmayın...
Not: Sayın Zeynep Naz'a teşekkür ederiz.
Sinan Oymacı not: Yukarıdaki öyküyü bir de kız ve oğlan kelimelerinin
yerlerini değiştirerek okuyun, böylece benzer bir öykü kız'ın çocuğa
söylememesi üzerine kurulsun. |