VASİYET
Güzel sanatlara hayran bir adam
varmış. O kadar çok seviyormuş ki, hayatını ona adamış. Güzel sanat
eserleri alabilmek için çok çalışıyor ve güzel bir sanat eseri için
tüm parasını veriyormuş. Öyle ki; Rembrandt, Picasso ve diğer pek
çok ünlü sanatçının eserini satın alabilmek için var gücüyle
çalışıyormuş.
Eşini yıllar önce kaybetmiş, ama bir oğlu varmış. Çocuğunu
yetiştirirken bu sanat sevgisini ona da aşılamış. Büyüyünce, oğlu da
bir sanat koleksiyoncusu olmuş. Ve bu sanat sevgisi her ikisinin de
çok sevdiği ve onları birbirine bağlayan güçlü bir bağ olmuş.
Bir süre sonra ülkeleri bir savaşa girmek zorunda kalmış. Ülkenin
diğer gençleri gibi oğlu da göreve yazılıp ülkesi için savaşa
katılmış. Aradan biraz
zaman geçmiş ve baba bir mektup almış. Oğlunun bir harekatta
kaybolduğunu bildiriyormuş mektup. Baba çok üzülmüş. Oğlunu çok
seviyormuş ve yokluğunda, oğlunun, onun için ne kadar önemli
olduğunu anlamış. Ona ne olduğunu bilmemek acısını çok daha fazla
arttırıyormuş. Birkaç
hafta sonra kalbini parçalayan ikinci mektubu almış baba. Bu
mektupta, oğlunun bir harekat sırasında öldüğü yazıyormuş. Oğul,
muharebe sırasında yaralanan askerleri kurtarıyormuş. Ve en son
yaralıyı güvenli bölgeye taşırken, arkadan gelen bir kurşun onun
hayatını kaybetmesine sebep olmuş.
Mektubu alalı birkaç ay olmuş ve Noel sabahıymış. Ama baba yataktan
kalkmayı istemiyormuş. Oğlu olmaksızın bir Noel geçirmeyi gönlü arzu
etmiyormuş. Birden
kapı çalınmış ve kim olduğuna bakmak için aşağıya inmiş. Kapıyı
açınca elinde bir paket olan genç bir adam görmüş.
Genç adam: "Bayım, siz beni tanımıyorsunuz; ama ben oğlunuzun
kurtarırken öldüğü yaralı askerim." demiş.
"Ben çok zengin biri değilim. Ama oğlunuz sizin sanat sevginizden
bana söz etmişti. Ve ben de çok iyi bir ressam olmadığım halde onun
bir portresini yapıp size hediye etmek istedim." demiş.
Baba paketi almış ve eve girip açmış. Sonra koleksiyon odasına gidip
şöminenin üzerinde asılı olan Rembrandt eserini çıkarıp onun yerine
kendi oğlunu portresini asmış.
Sonra gözlerinden akan yaşlarla genç adama dönmüş ve "Bu benim en
değerli eşyam. Ve evimdeki tüm değerli eserlerin hepsinden daha
değerli." demiş. Baba
ve genç adam birlikte Noel yemeği yemişler ve genç adam daha sonra
gitmiş. Birkaç yıl
sonra baba hastalanmış ve bir süre sonra da ölmüş. Onun ölümü her
yerde duyulmuş. Herkes onun sahip olduğu sanat eserleri için
yapılacak müzayedeyi merak ediyormuş. Nihayet müzayedenin Noel Günü
yapılacağı duyurulmuş. Müze yetkilileri ve dünyanın en ünlü
koleksiyoncuları evde toplanmışlar. Hepsi heyecanla satılacak sanat
eserlerini alabilmeyi bekliyorlarmış. Ev dolmuş.
Müzayede yöneticisi ayağa kalkmış ve "Hepinize geldiğiniz için
teşekkür ederim. Müzayedenin ilk parçası arkamda gördüğünüz
portredir." demiş.
Arka sıralardan biri, "Ama o, yaşlı adamın oğlunun portresi." diye
bağırmış. "neden onu geçip, asıl sanat eserlerine gelmiyoruz."
Mezatçı: "Önce bunu satmamız gerek. Sonra diğerlerine
geçebileceğiz." demiş.
"Evet, artırmayı 100 dolar ile başlatıyorum. Yok mu artıran?" Hiç
kimseden ses çıkmayınca; "O zaman 50 dolar" demiş.
Hala kimseden ses çıkmamış.
"O zaman 40 dolar."
Ses çıkmayınca; "Hiç kimse bu portreye talip değil mi?" diye sormuş.
Yaşlıca bir adam ayağa kalkmış ve "10 dolara olur mu?" demiş. "Tüm
param bu. Ben onların karşı komşusuyum ve bu çocuğu tanıyorum. Onun
büyümesine tanık oldum ve o çocuğu çok sevdim. Onun portresini almak
isterim." "Yani 10
dolara almak istiyor musunuz?" diye sormuş müzayedeci.
"10 dolar! Satıyorum! Satıyorum! Satttt-tttttııımmmm!"
Salonda bir sevinç mırıltısı yükselmiş ve herkes birbirine:
"Nihayet gerçek sanat eserlerine kavuşacağız" demeye başlamış.
Müzayedeci o zaman: "Hepinize geldiğiniz için teşekkürler ederim.
Sizleri bugün burada görmek çok güzeldi. Ama müzayede burada bitti."
demiş. Kalabalıktan
kızgın sesler yükselmeye başlamış.
"Ne demek müzayede bitti? Diğer parçalar için artırma başlamadı
bile..." Müzayedeci o
zaman: "Üzgünüm ama müzayede sona erdi. Çünkü yaşlı adam vasiyetinde
şöyle demişti. Oğlumun portresini alan tüm eserlerin sahibi olur".
internet'ten çeviren: Doğugül
Kan
e-posta: gul_kan@hotmail.com |